Basketbol, özellikle de NBA, yakın geçmişe kadar pota altında kıran kırana geçen müdahaleler, bolca trash talk’lar ve oyuncuların özellikle de 1990’ların sonu, 2000’li yılların başında benimsediği bol giyinme modasıyla akıllarda yer ediyordu. Oyun bugünkü kadar üç sayı çizgisinin gerisine endeksli değilken pota altlarında kemik sesleri duymak mümkündü. Ya da bir trash talk sonrasında gözü kapalı atılan bir serbest atışa hepimiz aşinaydık.
Bugün ise adeta bir doğal seçilime şahitlik ediyoruz. Oyununu şuta eviremeyen, ayaklarını hızlandıramayan uzunlar, takımlar tarafından tercih edilmiyorlar. Uzunların yanı sıra kısalar için de bu durum geçerli. Oyunun gelmiş olduğu noktada belirli bir şut yüzdesi yakalayamayan kısalar da kenarda havlu sallamaya mahkum oluyorlar. Ama büyük resme baktığınızda, bu durum, uzun oyuncuları daha çok etkilemiş görünüyor. Bakıldığında, eskiden bir uzundan pota altında adeta bir duvar gibi sağlam durması beklenirdi. Günümüzde bununla karşılaşmak bir yana dursun, aksine uzunların oyunu yönlendirdiğini görüyoruz. Eskiden daha keskin çizgilerle belirli olan pivot ve uzun forvet kalıplarının dışına çıkıyoruz. Buna vereceğimiz en büyük örnek ise kuşkusuz ki LeBron James olacaktır. Oyunun her yönünde eksiksiz oynayan bir silah. Eskinin uzunu olacak fiziğe sahip oyuncular bugün bir uzundan çok daha tehlikeli bir canavara dönüşebiliyorlar. Antetokounmpo ve Ben Simmons bu noktada şut yüzdelerini henüz tehlikeli bir noktaya çekememiş olsalar da, atletizm ve oyun zekaları ile “günün uzunları” kavramını karşılıyorlar. Tüm bu olanlar sonunda, basketbolda fiziksel mücadelenin öneminin eskiye oranla azaldığını söyleyenler olsa da bunu doğru veya yanlış diye nitelendirmek yerinde bir değerlendirme olmasa gerek, artık oyun böyle oynanıyor ve bunu bu şekilde kabul etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, çok sevdiğimiz bu oyundan aldığımız zevk istemeden de olsa birçok gereksiz söylemle birlikte azalmış oluyor.
Yukarıda bahsettiğimiz işin magazinsel boyutunda belki de bu oyuna dahil olan en zevkli öğelerden biri olan “trash talk”. Nedendir bilinmez eskiye oranla yapılan sözlü atışmalar bugün karşımıza çok sık çıkmıyor. Belki de hakemlerin bu duruma tahammüllerinin eskisi kadar olmaması bir neden olarak gösterilebilir. Dozunda yapılan bu atışmalar mücadelenin ve oyun zevkinin artmasına oldukça katkı sağlasa da belki de artık oyuncular cevaplarını daha çok oynamış oldukları oyunlarla verdiklerini düşünüyorlardır.
Sonuç olarak, bu tartışmalarda haklı çıkacak bir taraf yok. Hayattaki her şey gibi, bu sevdiğimiz oyun da bir noktada değişiyor ve farklılık kazanıyor. Oyuncular gibi bizler de bu değişime ayak uydurmalı ve oyuna gereken değeri vermeliyiz. Ne de olsa “Biz bu oyunu seviyoruz.”
Yasin Can Tonyalı