Geçtiğimiz hafta TRT Spor ekranlarında “NBA Saati” programında Erbatur Ergenekon ve Murat Murathanoğlu tarafından sorulan “Kim daha iyi oyun kurucuydu? Jason Kidd mi, Steve Nash mi?” sorusunun cevabını bu yazıdan sonra siz verin.
Jason Kidd ve Steve Nash’i kariyerleri ve yetenekleri açısından detaylı olarak birbirleri ile karşılaştıracağız.
Yaşça büyük olduğu için önce Jason Kidd ile başlayalım. 3 Mart 1973 de San Francisco’da dünyaya gelen Amerikalı oyun kurucu, 1994 NBA draftında Dallas tarafından 2’nci sırada seçilmeden önce Kaliforniya Üniversitesi’nin basketbol takımı olan Golden Bears’ta forma giydi. Kidd, üniversiteler arası basketbol ligindeki ikinci sezonunda 16,7 sayı, 6,9 ribaund, 9,1 asist ve 3,1 top çalma ortalamalarıyla dikkatleri üzerine çekmişti.
NBA’ye adım attığı 1995 yılında 11,7 sayı, 5,4 ribaunt, 7,7 asist ve 1,9 top çalmayla oynayan Kidd, draftta üçüncü sırada seçilen Grant Hill ile “Yılın Çaylağı” ödülünü aldı. Sonraki sezon ortalamalarını 16,6 sayı, 6,8 ribaund, 9,7 asist ve 2,2 top çalma seviyesine yükselten oyun kurucu, All-Star ilk 5 kadrosuna seçildi.
Kidd’den önceki sene sadece 13 galibiyet alabilen Mavericks, Kidd’in çaylak senesindeki komutanlığında 36 galibiyet elde etmeyi başarıp açık ara o sezonun en çok gelişen takımı olmayı başarmıştı.
Takımdaki anlaşmazlıklar ve yönetimin sürpriz kararıyla Kidd, 1997 sezonunun ortasında bir diğer batı takımı Phoenix Suns’a takas edildi. Mavericks yönetiminin, genç yeteneği olarak gördüğü Kidd’e olan güveni sadece 2 yıl sürmüştü…
Kidd Suns formasıyla, 1999 sezonun 10,8 asistle kariyerinin en yüksek asist ortalamasına ulaştı. Ardından üst üste 3 sezon ligin asist lideri oldu. Ayrıca geldiği ilk sezon takımı, 56 galibiyete erişmiş ve bir önceki sezona nazaran Suns’a fazladan 16 galibiyet kazandırmıştı.
Kadronun oyun kurucu rotasyonu ise adeta şampiyonlar ligi gibiydi. Kidd rekor üstüne rekor kırarken, takımı artık itici gücü haline gelmişti. Kadro, NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük 10-15 point guardından üçünü barındırıyordu. Bu rotasyonda Kevin Johnson ve Jason Kidd’e eşlik eden diğer kişi ise, pırıl pırıl bir genç, yani Steve Nash’ti…
Kidd, 2002 sezonunda takas yoluyla gittiği Doğu Konferansı takımlarından New Jersey Nets’e de, kulüp tarihinin en başarılı sezonunu yaşattı. Bir önceki sezona göre 26 maç fazla kazanan ve 82 maçlık normal sezonu 52 galibiyetle kapatan Nets, Kidd’i kadrosuna kattığı ilk sezonda NBA finaline yükseldi. 2002 finalinde Lakers’a yenilen Nets, bir sonraki yıl yeniden çıktığı finalde, bu kez de Spurs’e yenildi.
Kariyerine başladığı Mavericks’e 2008 sezonunun ortasında geri dönen Kidd, 2011 yılında kariyerinin üçüncü NBA finali tecrübesini yaşadı. Kidd, Dirk Nowitzki önderliğindeki Mavericks’in, LeBron James, Dwyane Wade ve Chris Bosh gibi üç yıldızı kadrosunda barındıran Miami Heat’i 4-2 mağlup etmesiyle şampiyonluk yüzüğünü sonunda parmağına takmayı başardı…
Tarihin bana göre en verimli Draft’i olan 1996’da 1. Tur 15. Sırada seçilen Steve Nash, Draft gecesi taraftarlar tarafından yuhalanıyordu; çünkü o, seyircilerin nezdinde, kimsenin tanımadığı bir “Kanadalı beyaz çocuk”tan öte değildi. O sene Kevin Johnson ve Sam Cassell gibi NBA finali görmüş guardların arkasına, yani benche hapsolması ve devamında Cassell ile takas edilip takıma katılan Jason Kidd’in de yedekliğini yapmaktan öteye geçememesi, belki de bu yüzdendi.
Steve Nash, 1998 Drafti’nin ardından az süre bulduğu için Dallas’a takas edildi. Yani kısacası, Kidd’in tahtı Nash’e, Nash’in takımı da tümden Kidd’e devredilmiş oldu. Tesadüfün böylesi…
Dallas’ın çılgın sahibi Cuban, Nash’in hücumdaki katkısını savunmada gösteremediğini bahane etti. Nash, 2000’li yılların ortalarında tekrar Phoenix Suns’a döndü. Suns’ta Amare Stoudemire ile iyi bir ikili olan Nash Suns’ı Batı finallerine kadar taşımayı başardı fakat NBA Finalleri’ne katılmayı başaramadılar.
Artılar Eksiler
Nash, 19 yıllık NBA kariyerinde 2005 ve 2006 yıllarında LeBron, Shaq ve Kobe gibi isimlerin önünde üst üste iki kez MVP olmayı başardı.
Savunmada yetersiz ve güçsüz duran Nash, bu açığını hücumdaki üçlük isabetleri ve muhteşem paslarıyla kapatıyordu. Attığı paslar, köşedeki veya dışarıdaki boş adam yerine tahmin edilmesi zor ve ince paslardı. Buda onu farklı kılan bir diğer unsurdu. Şut konusunda da Nash, Kidd’e göre çok daha başarılıydı.
Aslında Jason Kidd, kötü şutuyla eleştirilmesine rağmen üniversitedeyken Duke’u yıkan son saniye basketini atmıştı. 2002-2003 play-offlarında ilk maçta Detroit’i yıkan son saniye basketini atan yine Kidd olmuştu. Eğer eleştirilecek bir yönü varsa şutu değil, şutunun istikrarsızlığıdır.
Nash yüksek matematiğin getirdiği mühendislik harikasıyken, Kidd, sürprizleri ve manevraları tahmin edilemeyen bir edebiyat eseriydi.
Her iki ismin de saha görüşü, oyun zekası ve zamanlaması olağanüstüydü. Kidd daha bir “şov” basketbolunu seçiyordu, sürekli “sistem” terimiyle yan yana kullandığımız Nash ise kendisine uygun bir sistemin en önemli parçasıyken hem sistemi hem de takımının hücumunu en üst düzeye çıkarıyordu. Nash final oynama başarısı gösterse de kupayı kazanamadı. Fakat oyunuyla herkesin beğenisini topladı.
İşin savuna kısmında ise Jason Kidd tartışmasız öne çıkan isimdi. Hücumdaki katkısının yanı sıra savunmada aldığı ribaundlar ile adından sıkça söz ettiriyordu. Kidd ayrıca top çalma konusunda da Nash’e göre daha iyiydi diyebiliriz.
Jason Kidd çok yönlü bir oyuncuydu. Kidd’in kariyerinde 100 den fazla triple double istatistiği mevcut. Basketbolun hem hücum hem de savunma yönünde etkili olan oyuncuların başarabildiği birşeydi triple dobule. Nash ise daha kısıtlı fakat daha skorer bir yıldızdı.
Jason Kidd karakter olarak zor bir insandı. Hırçın ve sart tavırlarını kontrol etmek çok zordu. Hem sahada hem normal hayatında bu yüzden büyük problemler yaşadı. Bu yüzden 2000 – 2001 sezonu içerisinde karısını dövüp hapse girerek, Phoenix gibi tutucu çevrede oldukça çok tepki almış, sonunda da takas edilmişti.
Nash’in en büyük artılarından biride, yanındaki uzunlar ne kadar vasat ya da ne kadar potansiyeli az olsa da, Nash ile birlikte potansiyellerinin en üst noktalarına çıkabildikleri için verebilecekleri en iyi katkıları veriyorlardı. Bu yüzden Nash her zaman birlikte oynadığı uzunları daha iyi, daha etkili yapıyordu. Hatta onları resmen yeniden yaratıyordu. Buna en büyük örnek Marcin Gortat diyebiliriz.
Bu iki oyuncu birbirlerine çok benzer ve kaliteleri açısından da birbirlerine çok yakın iki oyuncu.
Karar sizin; Kidd mi?, Nash mi?