Draftlar çoğu zaman NBA’in en ilgi çekici olaylarının yaşanmasına vesile olmuştur. Kimi zaman 1.sıradan draft edilen oyuncu ligde tutunamazken, kimi oyuncular ise sıralamanın önemli olmadığını hatırlatmıştır. Bu oyuncuların günümüzdeki en önemli temsilcilerinden biri kesinlikle Lou Williams.
Peki başlık neden mi “Son 28”? Acele etmeyin ve okumaya devam edin.
Her şeyi daha iyi anlamak için önce 2005 yılına ufak bir dönüş yapalım. İlk sırada Milwaukee tarafından Andrew Bogut seçilmişti. Evet, Bogut hiçbir zaman çok kötü performans sergilemedi ama aynı şekilde hiçbir zaman da o “ilk sıra draftı” potansiyelinde de olmadı. Bogut hakkında çok şey yazabiliriz buraya ama konumuz şuan o değil. Bugünkü başrolümüz aynı draftte 45.sıradan seçilen Lou Williams.
Philadelphia 76ers tarafından 2.turda seçilen Lou Williams’ın lise kariyeri aslında beklenenden çok çok daha parlak. Lise kariyeri diyorum çünkü Williams koleje gitmeden doğrudan NBA’e gelen çaylaklardan biri. 2005 yılında Amerika Basketbolu’nun en prestijli, en önemli ödüllerinden biri olan “Naismith Ödülü”nü kazanmıştı. Her ne kadar 2.tur seçimi de olsa, insanlar onun oyun stilini iyice Allen Iverson’a benzetiyorlardı. Philadelphia sokaklarında konuşulan tek konu Williams’ın yeni Iverson olup olamayacağıyla ilgiliydi.
İlk 4 sezonunda hiçbir maça ilk 5’te başlayamayan Williams, ne zaman oyuna girerse girsin elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Hücumda top her eline geldiğinde skorer yönünü ortaya çıkartmaya çalışıyordu. Fakat Philadelphia 76ers, onun için pek doğru bir adres değil gibiydi. Çok fazla sorumluluk alamıyordu. Taraftarların o “yeni Iverson” beklentisini karşılayamamıştı. Geçirdiği 7 sezonda 455 maçın yalnızca 38’inde ilk 5 başlamıştı. Bu durum git gide onun kariyerini de şekillendirmeye başlamıştı.
2012-2014 arasında liseyi okuduğu Georgia eyaletine yani Atlanta’ya dönmüştü. Hawks’ta da yine ilk 5’te değil benchten gelerek katkı veriyordu. 2 sezonda oynadığı 99 maçın 83’ünde kenardan katkı verdi ve 12 sayı ortalama tutturdu.
2014-2015 sezonunda Toronto Raptors’ın yolunu tutan Lou, kariyerinin ilk “En İyi 6.Adam” ödülünü de burada kazandı. Oynadığı 80 maçın tamamında benchten gelerek 15.5 sayı ortalamasını yakaladı. DeRozan’ın sakatlığı sonrası Lowry ile iyi bir ikili olan Williams, bu yarıştaki en büyük rakibi olan Isaiah Thomas’ı saf dışı bıraktı. Bu sonuçla Sixth Man ödülünü kazanan ilk Torontolu oyuncu oldu.
2015 sezonunun başında ise belki de kariyerinin değişmesinde en büyük etkisi olan takas ile Lakers’ın yolunu tuttu. Toronto da harika bir sezon geçirdikten sonra 3 yıl $21M’lık sözleşme yaparak Kaliforniya ekibine katıldı. Lakers’ta Oklahoma City’e karşı 44 sayı ile kariyer rekorunu kırdı. Yine çok iyi bir sezon geçirirken, Lakers’ın vefasızlığı yine baş gösterdi ve Corey Brewer ve 1.tur draft hakkı karşılığında Rockets’a draft oldu. Oradan ise Chris Paul takasıyla Clippers’a gönderildi.
Ne yapsa takımlara yaranamayan, diyar diyar eyaletleri turlayan Williams, geçtiğimiz sezon tekrardan Los Angeles’a gelmişti. Clippers’ta inanılmaz bir sezon geçirdi. Özellikle Golden State Warriors’a karşı çıkıp 50 sayı atarak tek başına maç kazandırmaktan tutun da 4 maç 40 sayı ve üzeri skor üretmeye kadar, elinden gelenin fazlasını yapmıştı. 22.6 sayı 5.3 asist ortalaması ile 2.defa “Yılın En İyi 6.Adamı” ödülü kazanmıştı.
Bu performansı ile 3 yıllık yeni sözleşme imzalayan Williams, bu sezon da inanılmaz bir performans sürdürmeye devam ediyor. Şimdiye kadar 20.2 sayı ortalamasıyla oynayan Sweet Lou için bu hafta tarihi bir hafta olacak. Şimdiye kadar 11120 sayı kaydetti. Bu şu anlama geliyor; eğer 28 sayı daha atarsa, Stephen Curry’nin babası Dell Curry’i geride bırakarak tarihin en yüksek bench sayısına ulaşacak. Bunu başardığı taktirde uzun yıllar kolay kolay ulaşılamayacak bir rekorun da sahibi olacak.
Kariyeri boyunca hep benchten gelmesi, inanılmaz performanslar gösterdiği halde oradan buraya takas olan Lou Williams umarız önümüzdeki Boston Celtics maçında 28 ve daha fazla skor üretir ve tarihe geçer…
