”Kişinin tek rakibi kendi potansiyelidir; kişilerin oluşturduğu yapının da tek rakibi kendisidir. Eğer bir başarısızlık varsa potansiyel kullanılamamıştır. Bu manada herkes kral olabilir, önemli olan potansiyel farkındalıktır”
Abraham Maslow
Los Angeles… Sinemanın milyon dolarlık aktörleri, yüksek bütçeli filmlerin mekanı, fast food kültürünün ana vatanı, müzik ve kumar dünyasının da kalbi. Bütün bu çekici fonksiyonel özellikleri bir arada barındırınca beraberinde spor kültürünün de gelmesi hiç zor olmuyor. Los Angeles Rams ile NFL’de, LA Galaxy ile az biraz futbolda (bildiğimiz ayak topu), Los Angeles Angels of Anaheim ile beyzbol da Los Angeles Kings ile de NHL’de ekipler barındıran şehir, spor alanında gerek tarihsel, gerek fonksiyonel açından en çok NBA’deki ekiplerine güveniyor: Lakers ve Clippers.
George Mikan ile başlayan ve günümüzde LeBron James’e kadar yıldız getirimini sağlayan Lakers, kazandığı şampiyonluklar ve elde ettiği rekorlar kendisini, Boston ile birlikte NBA’in en büyük iki franchise’ından birisi yaptı. Bu sezona LeBron ve potansiyel genç yıldızlarıyla başlayan Lakers, Florida plajlarına birkaç ay erken dönecek; zira takım, matematiksel olarak da play off potasının gerisinde kaldı. Ama Los Angeles’ın sığıntı takımı olarak adlandırılan Clippers, play off’a üst seviyeden girecek gibi.
2018 Draftı’nda Charlotte tarafından 11. sırada seçilen Shai Gilgeous-Alexander, Milas Bridges ve iki adet ikinci tur draft hakkı karşılığında LA Clippers’a takaslanmıştı. Sezon başlangıcında ise net yıldızdan yoksun; ancak tavanı ortalamanın üzerinde olan birçok oyuncu kadrodaydı. Sezon boyunca göstereceği performansla bir ana süper star kalibresine ulaşan Tobias Harris, İtalya’nın yıldızı Danilo Gallinari, altıncı adamların Michael Jordan’ı Lou Williams, jeneratör deposu Montrezl Harrell, sert savunmacı Luc Mbah a Moute ve rotasyonu oluşturan diğer oyuncularla Clippers, bazılarına göre tanking yarışında ön saflarda yer alacak bazılarına göre de play off potasına 7. veya 8. sıradan giriş yapabilirdi.
Bütün bu düşüncelerin üzerine trade deadline zamanı Tobias Harris, Boban Marjanovic ve Mike Scott’ı Philly’e gönderen karşılığında Wilson Chandler, Mike Muscala, Landry Shamet’i kadrosuna katan; ek olarak 2020 ilk tur, Miami Heat’in 2021 ilk tur ve Detroit Pistons’ın gelecekteki 2 ikinci tur draft hakkını da cebine koyan LA Clippers’ın play off yarışından çekilerek iyiden iyiye sezonu tanking hedefiyle noktalaması bekleniyordu. Ama masal beklenildiği gibi bitmedi…
Landry Shamet’in gelir gelmez takıma kattığı ekstra enerji ve Mike Muscala’nın LA Lakers’a takaslanıp karşılığında da Ivica Zubac’ın alınması, işleri değiştirdi. Doc Rivers’ın geleneksel oyun setlerinden –boyalı alan pick and roll veya uzuna kısa eşleşmesi- vazgeçip modern oyunun gerekliliklerine –daha çok pace, daha çok üçlük, daha fazla tempo- ayak uydurması ile Clippers şu anda 44 galibiyet ve 30 mağlubiyetlik dereceye sahip. Diğer takımların fikstürüne göre de takım play off potasına ilk dörtten bile girebilir.
DeAndre Jordan, Blake Griffin, Chris Paul ve JJ Redick kadrosundan beklenen verim alınamayınca her bir oyuncu belli başlı ortalama parçalar karşılığında takımdan gönderilmişti; aslında bu, gerek oyunculuk kariyerinde gerek menajerlik kariyerinde dahiyane kararlar veren Jerry West’in kulübe yaptığı etkiyi de gösteriyordu. Geçtiğimiz haftalarda Doc Rivers, ‘’Kimin oynadığı gerçekten de umurumda değil, biz play off yapmak istiyoruz; ve emin olun yapacağız’’ demişti. Kariyerinde büyük dalgalanmalar olsa da Rivers, elindeki kadroyu kullanış biçimi ve geliştirebildiği modern oyun felsefesiyle hedefini tam 12’den vurmuşa benziyor.
Los Angeles’ın NBA’deki tartışmasız kralı Lakers olabilir ve Clippers, yıllar boyunca ‘sığıntı’ kral olarak lanse edilmiş olabilir. Ama LeBron’lu Lakers’ın play off potasını kaçırdığı ve yıldızlarını kendi içerisinden doğuran Clippers’ın da üst düzey basketbol oynaması krallık işlerinde yeni bir değişimin habercisi…