Hafızam beni yanıltmıyorsa 1998 güzü, okullar yeni açılmış. Öğlenciyim ve saat 11.00 civarında Show TV’deki Basket adlı çizgi filmi izleyip okula öyle gidiyorum. Bilgiye anında ulaşmanın günümüze kıyasla pek mümkün olmadığı bir zamanda animenin tanımını bilmeden Basket’i izliyordum ve bundan müthiş bir keyif alıyordum. Basket’in başrolünde sanıldığı gibi muazzam bir yetenek yoktu. Tam tersine, serinin kahramanı Sakuragi son derece acemi ve sakar bir oyuncuydu fakat olağanüstü gücüyle dikkat çekiyordu.
Ortaokulda çıkma teklifinde bulunduğu her kız tarafından reddedilen Sakuragi, Shohoku Lisesi’ne bu gönül kırgınlığıyla başlıyordu. Liseye adım atar atmaz karşısına çıkan Haruko ise onu yeniden hayata bağlayacak ve basketbolla tanışmasına vesile olacaktı. Evet, Sakuragi bir kez daha aşık olmuştu ama bu seferki hisleri öncekilerden çok farklıydı. Sakuragi basketbola sırf Haruko’yu etkilemek için yönelmişti. Haruko ise Sakuragi’nin ona beslediği duygulardan habersizdi. Onun üstün atletik yetenekleriyle basketbolda ilerleyebileceğini düşünen Haruko, Sakuragi’yi sürekli daha iyi bir basketbolcu olması için motive ediyordu. Sakuragi gibi kabına sığmayan bir kişiliğin disiplin temelli bir spora adaptasyonu ise elbette kolay olmuyordu.
Nitekim animenin ana konusu, Sakuragi’nin insan ve basketbolcu olarak zamanla gösterdiği gelişimdi. Hatta animede diğer esas karakterlerin de değişim öyküsü anlatılıyordu. Basket, maçlar esnasındaki keyifli diyaloglarıyla, basketbolun kurallarını öğretmesiyle, hayata dair verdiği güzel mesajlarla çocuklarla gençler için unutulmaz bir basketbol ve yaşam resitali sunuyordu. Animeyi seyrederken Sakuragi’nin okul takımını dağıtmak isteyen çeteye arkadaşlarıyla birlikte direnmesi ve Mitsui’nin radikal bir karakter dönüşümüyle basketbola yeniden tutunması beni çok etkilemişti. Elbette 101 bölümden ve 4 filmden oluşan bir animede beni heyecanlandıran başka sahneler de var fakat hepsini tek bir yazıya sığdırmam mümkün değil. Ayrıca bu animeyi ilk defa izleyecek olanlar için çok fazla ayrıntıya da girmek istemiyorum.
Basket’i yıllar sonra üniversiteyi bitirir bitirmez tekrar açtım. Orijinal isminin Slam Dunk olduğunu o vakit öğrendim. Çocukluğumda izlediğim maçları aynı coşkuyla yeniden seyrettim. Parkedeki nefes kesici rekabetleri, esprili atışmaları yine aynı ilgiyle ve gülümsemeyle takip ettim. Bu sırada animeye dair unuttuğum bazı detayları da fark ettim. Anime, Shohoku Lisesi ulusal şampiyonaya giderken bitiyordu. Mangada ise ulusal şampiyonaya da yer veriliyordu. Bu yüzden animeyi bitirdikten sonra mangayı da mutlaka okuyun. Eminim ki mangayı da anime kadar beğeneceksiniz.
Usta sanatçı Takehiko Inoue, Slam Dunk’ı çizerken NBA kültüründen esinlenmiş. Takımların isminden ve oyuncuların imajından bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. Ancak 1993-1996 arasında gösterime giren animede, maçlar o dönemin FIBA kurallarına göre oynanıyor. Uzun bir aranın ardından Slam Dunk 2022’de yeni bir uzun metraj filmle hayranlarıyla buluştu. Henüz izleyemedim. İzleyeceğim günü elbette iple çekiyorum. Basketbola biraz olsun ilgi duyuyorsanız dramayla mizahı ustaca harmanlayan Slam Dunk lezzetini muhakkak tatmalısınız. Hatta basketbola pek ilgi duymuyorsanız bu anime sayesinde basketbola başlamak isteyebilirsiniz. Bende öyle olmuştu. Kaptan Tsubasa ile futbola tutkuyla bağlanan bir çocuk, Basket ateşiyle basketbola merak sarmış ve bu sporu çok sevmişti. Evet, Basket’i çok sevmiştim. Önce izlemeyi, sonra oynamayı…