Günümüzde takas ve serbest oyuncu piyasası kimine göre maçlar kadar, kimine göre ise maçlardan da fazla ilgi çekmeye başladı. Bu dönem “Player Empowerment Era” olarak kabul edildi. Empowerment Türkçe’de yetkilendirme, güçlendirme anlamına gelmekte. Peki bu “Oyuncu Güçlendirme Dönemi” nasıl başladı? İpler nasıl oyuncuların eline geçti? Yazımızda bu dönemin miladını, öncesini, sonrasını ve yarattığı etkileri inceleyeceğiz.
2000 öncesi dönemi gittiğimizde genellikle oyuncuları birer takımla hatırlarız. Jordan – Bulls, Magic – Lakers, Bird – Celtics, Isiah Thomas – Pistons… Oyuncu sirkülasyonu takım sahipleri ya da genel menajerler istemedikçe yaşanmazdı. Takımların bu kontrole sahip olmasının ana nedeni yapılan kontratların uzunluğuydu. Günümüzde 5 yıl olan maksimum kontrat süresi (Yıldızların oyuncu opsiyonu sayesinde 1 yıl erken serbest kalabildiğini de unutmayalım.) geçmiş dönemde 7 yıldı. Peki yıldızlar o dönem nasıl takım değiştiriyordu? Örneğin Shaq Lakers’a nasıl gitti? Çünkü Orlando Magic, Shaq’ın istediği kontrata değecek bir oyuncu olduğuna inanmıyordu. Hikayenin devamını hepimiz biliyoruz. Örneğin 2007’de Kobe, canlı yayında takas isteğini dile getirmesine rağmen Lakers oyuncusunu tutacak güce sahipti.
Peki bu devrim nasıl gerçekleşti? 2006 yazında üç oyuncu bu devrimin yapı taşlarını attı. LeBron, Wade ve Bosh çaylak kontratlarının son senesinde oyuncu opsiyonlu olarak 4 yıllık yeni sözleşmeye imza attılar. O dönemki norm 5 yıllık sözleşme olmasına rağmen oyuncular 3 yıl içinde kaderlerini kendi ellerine almayı tercih ettiler. 2011 yazında Wade ve Bosh Miami Heat’le anlaştı. Bu oyuncular her ne kadar ligin All-Star’ları olsalar da güç dengesini değiştirmek için daha büyük bir figüre ihtiyaç vardı. O kişi öyle bir figür olmalıydı ki diğer oyuncular da “O yapabiliyorsa biz de yapabiliriz.” diyebilmeli, bu eşi benzeri görülmemiş harekete gelecek büyük tepkilerle de başa çıkabilmeliydi. Çünkü tüm oyunculara liderlik ederek tabir-i caizse tüm NBA’i karşına alacaksın. Komisyoner, takım sahipleri, genel menajerler… LeBron James, ESPN canlı yayınında Cleveland’dan ayrılıp Miami Heat’le anlaştığını açıkladı ve bu olay NBA tarihi için adeta bir milat oldu. Çünkü bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Günümüzde oyuncuların bu güce sahip olmasının sonuçlarına şahitlik ediyoruz. Takımlar hiç olmadığı kadar baskı altında. Çünkü işlerini iyi yapmazlarsa oyuncularını kaybedeceklerinin bilincindeler. Bu doğrultuda rekor sayıda draft hakkı takası gerçekleşiyor. Hemen başarıya ulaşmak isteyip bu varlıklarını takaslayan takımların da yarışmacılık ömrü bir hayli kısalıyor, kötü bir takas takımların elini kolunu bağlayabiliyor. Kontrat süresinin son senesinde olan oyuncular kendini istedikleri takıma takas ettirebiliyor. Örneğin James Harden bir sene içerisinde iki kere zorla kendini istediği takımlara takas ettirdi. Başka bir örnek de Ben Simmons. 4 yıl daha kontratı olmasına rağmen takasını talep etti ve takımdan ayrıldı.
Peki bu denli oyuncu sirkülasyonu yaşanırken bu trend nasıl değişebilir? San Antonio Spurs gibi sürdürülebilir başarı sağlayan takımlar artık olmayacak mı? Bunun için özel bir karakter, önceliği başarı olan bir takım sahibi, iyi bir GM, scout ekibi, kısaca komple bir organizasyon olmak gerekiyor. Önümüzdeki yıllar bunun artık gerçekçi olup olmadığını bizlere gösterecek.
Selçuk Saraçoğlu