Her güzel filmin tabii ki de bir sonu muhakkak olacaktır. Muhteşem anlar hayatımız boyunca daima devam etmez; elbet bir gün üzüntüler ve ayrılıklar gelecektir. Çoğunlukla eğlenceli anlarıyla hayatımıza girse de NBA, bu sene iki efsanenin ayrılışıyla parkelerine burukluğa harmanladı. Bu yazımda ise; bir franchise oyuncusu nasıl olmalı, tanımını yapan Dwyane Wade’i kısaca kaleme aldım.
11 Eylül saldırılarına en büyük tepkinin verildiği ve siyasi olarak iyice alevlenen Amerika’da 2003 Draft’ı, yıldızlara ev sahipliği yapmıştı. İlk sıradan LeBron James, üçten Carmelo, dörtten Bosh ve beşten D-Wade; basketbolun tarih kitaplarında kendilerine yer edinmelerini sağlayacak olan NBA’e girmişlerdi. Dwyane Wade için şaşalı Miami günleri, manevi anlamda, somut karşılığını 2006 NBA Şampiyonluğu ile verdi. Seriyi 34 sayı ortalamasıyla bitiren Wade; kariyerinin ilk yüzüğüne ulaşmıştı. Ayrıca, sepetten geçen topun peşinde koşan 10 kişiyi izlemek için deliye dönen kitleyi de kendisine bir mıknatıs gibi çekmeyi başarmıştı. Peki onu bize çeken ve bırakmamızı imkansız hale getiren özellikler nelerdi?
“ Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerlemedir, birlikte çalışmak başarıdır.”
Henry Ford
Sanayileşmenin ilk dönemlerde getirdiği karmaşaya net ve faydalı kurallar koyan Henry Ford, liderlik kimliğini bütünleşmeyle bağdaştırır. Fabrikadaki maaşı, basketbolcunun maaşından çok daha az olsa da; vardiyası biten işçi ve maçı biten oyuncu aynı vasıflarda olmalıdır. Dwyane Wade, modern dönemin getirdiği en özel liderlerden birisiydi. Kariyerindeki her maça ayrı bir lider ciddiyetiyle yaklaşan Wade, LeBron’un Miami tercihinin ardından bile bu yaklaşımını bırakmadı. Kendi kurduğu düzene ligin en büyük yıldızını adapte etti, yanına Chris Bosh’ı da alarak ‘Big3’ devriminin ilk adımını atmayı başardı. Kritik anlarda sorumluluk almaktan da asla çekinmedi, çünkü bu şehre bağlanmıştı; ne de olsa 9 Mart 2009’da dediği gibi ”This is my house!”
Saha dışında edindiği liderlik vasıflarının yanı sıra saha içinde de çok yönlü oyunculardan birisiydi. Üç sayılık atışları hiçbir zaman en büyük silahı olmadı ancak kesinlikle şutu riske edilecek birisi de değildi. Atlanta Hawks zamanlarında Josh Smith, Philly yıllarında Andre Igoudala, kariyeri boyunca LeBron James veya gençlerden Zach Lavine; genellikle atletizm özellikleriyle ön plana çıkar. Eşsiz hızlarını güçleriyle birleştirip potaya acımasızca giderler. Ancak bu isimler arasında D-Wade’i yazarsak duruma başka bir perspektiften bakmamız gerekebilir. Boy ve kilo olarak kendisinden dahice atletizm özellikleri beklenmeyebilir ancak o, özellikle de dikey sıçramasıyla fark yaratan isimlerden birisi. Sadece hücumda da değil savunma performansı olarak zaman zaman pivotlara bile kabusu yaşattığı oldu; Brook Lopez , Tyson Chandler, Spencer Hawes…
Kendisine ‘Flash’ lakabını kazandıran hızlılığı, reklam filmlerine ilham veren çevikliği ve clucth anların bir numaralı ismi… 17 sezonluk kariyerini sizlere tek tek anlatmam biraz saçma olur; her yılı hali hazırda ayrı ayrı kaleme alınmış durumda. Ancak kişisel olarak Wade’e olan hayranlığımı belirtmem gerekirse; 9 yaşında birisi olarak masanın üzerine çıkan ve gözlerinden çıkan alevi son ses demeçleriyle birleştiren bir oyuncudan etkilenmem çokta zor olmadı. Saha içerisine getirilen her yeniliği kendine anında enjekte eden ve sosyal medyanın kirli yüzünde kariyerini tertemiz bitirdi D-Wade. Bu filmin sonuna geldik, kendisi jübilesinden sonra terapi alacağını söylemişti sanırım biz de, ”YouTube, Dwyane Wade Best Moments” videolarını izleyerek terapi göreceğiz. One. Last. Dance.