Az kalsın hayatını kaybettiği, yüz derisinin adeta eridiği 1976 Nürburgring kazasının ardından “Vazgeçmek, Lauda’nın yaptığı bir şey değildir” demişti Niki Lauda. Adını, galibiyetleri, spora karşı adanmışlığı, kararlılığı ve en önemlisi sergilediği cesaret ile sadece F1 değil, bütün spor tarihine altın harfler ile yazdırdı başarılı sürücü.
1949 Avusturya’da oldukça varlıklı ve prestijli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Niki, aile şirketinde yer almaktan vaz geçerek tutkusu olan F1’in peşinden gitmişti. Ailesinin ona sunduğu hayat sigortasını ve “Lauda” soyadının gücünü kullanarak, gizlice £30.000 banka kredisi çeken Lauda, bu parayı hayallerini kovalamak için kullanıcaktı. Aldığı bu risk meyvesini vermiş ve onu F1’e kadar taşımıştı. Gözünü, farklı arabalarda çeşitli zorluklar yaşadıktan sonra, yok olmakta olan BMT takımına çevirdi. Lauda, beraberinde getirdiği sponsorlar sayesinde BMT takımında yerini alırken o sezon boyunca sergilediği görüntü, Enzo Ferrari’nin dikkatini çekmişti. 1974’te Ferrari koltuğuna geçen Lauda, adeta arabayı kendi bedeninin bir parçasıymışçasına kullanıyordu. O, oturduğu yerden aracın sorununu anında analiz edebiliyor ve mükemmel geri bildirimler veriyordu. Makina ve insanın bu mükemmel uyumu Ferrari’nin, 1964’ten beri tam 11 yıl iple çektiği şampiyonluğu evine götürmesinin önünü açtı. Lauda, durmak bilmeden çalışır ve mühendislik zekasını kimseden esirgemezdi. Açık sözlülüğü ve sayılar ile olan ilişkisi ona “bilgisayar” lakabını kazandırdı. 1976 yılında, yaz arasına kadar aldığı 5 galibiyet sonrası şampiyon olacağı manşetlere taşınmıştı bile; fakat bilgisayar gibi çalışan Lauda, bir hata yapmıştı.
Nürburgring, Almanya GP’sinin 2. Turunda dehşet verici bir kaza geçirdi. Sezonu tamamlamasının imkânı dahi yoktu. Kontrolu kaybedip bariyerlere çarpan aracı adeta bir alev topuna dönüşmüştü. Lauda bu cehennemin içinden sağ salim kurtarıldı; ancak ödediği bedel hiç de hafif değildi. Kafasında ve bileklerinde birinci derece yanık, bir kaç kırık kemik ve zararlı duman solumaktan bertaraf olmuş ciğerleri onu ölüm ile burun buruna getirmiş, hatta vasiyeti bile hazırlanmıştı. Onu tanımlayan kelimelerin karşılığını, bandajlarının altından görünen henüz iyileşmemiş yaraları ile tam 6 ay sonra vericekti. Sezonu kapattı denilen Lauda, Italya GP’sinde 4. olarak şampiyonluk yarışına tekrardan dahil oldu. Rakibi F1’in yaramaz çocuğu James Hunt’tı. 1976 şampiyonluğu kafa kafaya geçmiş ve son yarış olan Fuji GP gelip çatmıştı. Hava şartlarından dolayı iptal edilmesi gerektiğini savunan Lauda, kararlı duruşu ile yarışa çıkmayı veto edince James Hunt şampiyonluğa kolay bir şekilde ulaştı. 1977’de müthiş bir sezon geçiren Lauda şampiyonluğun tekrardan sahibi oldu. 2. şampiyonluğun ardından Ferrari’den ayrılan pilot, 1979 Kanada GP’sinde yuvarlak çizmekten sıkıldığını söyleyerek emekliye ayrıldı.
Lauda, motor sporlarından ayrı kaldığı 3 yılda kendi hava yolu şirketini kurdu. Lauda yuvarlak çizmeyi özlediğini farkedince, 1982’de 3 milyon dolar gibi -günün parası ile 7.8 milyon Dolar- uçuk bir maaş karşılığı Mclaren ile anlaştı. 1984’de Alain Prost’u yarım puan ile alt ederek 3. dünya şampiyonluğuna ulaşan Lauda 1985’de 2. kez emekliliğe ayrıldı ve hava yolu şirketi Lauda Airlines’a geri döndü.
İşin aslı Lauda hiçbir zaman F1 tutkusunu bırakmadı. 1999’da şirketini Austrian Airlines’a sattıktan sonra hünerlerini paddock’ta sergileme kararı aldı. Süre gelen yıllarda Ferrari, Jaguar ve Mercedes’te çalıştı. Geçirdiği ciğer ameliyatından sonra paddock’a bir daha geri dönemeyen Lauda 20 Mayıs 2020’de hayata gözlerini yumdu. Bize geride bıraktığı bu eşsiz hayat hikayesi, Ron Howard’ın yönettiği “Zafere Hücum” filmi ile de ölümsüzleştirildi.
Can Çelikcan