Bu yazıyı yazmaya başlarken aslında aklımda hiçbir şeyi düşünüp planlamadım. Dwyane Wade’in ilk draft edildiği geceden kariyerinin son sezonuna girdiği bu son bahara kadar tüm kariyerine tanıklık ettim. Oturup size Dwyane Wade’in biyografisini veya istatistiklerini anlatacak değilim. İnternete girip bu yazıyı okuyabildiğinize göre bir “tık”la bütün o bilgilere ulaşabilirsiniz. Müzikte bir beste notalarla yazılır bunu hepimiz biliriz. Ama notalar arasındaki boşluklar yok mu? İşte gerçek sanat oralarda bir yerlerde gizlidir aslında. Biz de Dwyane Wade’in nam-ı diğer “Flash”in o kariyerini yazan notaların arasındaki boşluklara dokunmaya çalışacağız. Çok ilginç ve bir o kadar da eşi benzeri olmayan NBA kariyeriyle Flash, NBA tarihindeki haklı yerini çoktan aldığını düşünüyorum. Ama tarih onu nasıl hatırlayacak? Benim gözlerimle izlediğim Dwyane Wade’i mi? Yoksa tarih kitabının salt yazdığı Dwyane Wade’i mi? 2006 NBA Finalleri‘nde henüz 23 yaşındayken bir Michael Jordan performansı gösteren Dwyane Wade to o zamanlar “Mr.Miami” olmayı başarmıştı. Tribünlerdeki “Like Mike” pankartları hala gözümün önüne geliyor inanın. O günleri çok net izleyip görmeyen gençler ise O’nu LeBron’un yanındaki “yancı” olarak da adlediyor. Fazla kurcalamadan yavaştan girelim mevzuya.
Başlangıç: 2003 Draft
2003 Draft’i hakikaten NBA tarihinin en ilginç draft’lerinden biriydi diyebiliriz. LeBron James birinici sıradan seçildiği draft’te Carmelo Anthony üçüncü sıradan, Chris Bosh dördüncü sıradan, Dwyane Wade ise beşinci sıradan seçildi. İkinci sıradan ise şu anda kimsenin bilip hatırlamadığı Darko Milicic seçildi. Üniversite sınavında kaydırma yapan öğrenciler misali bir durum diyebiliriz. Wade’i 5inci sıradan seçen Miami Heat, kendilerini 3 sene sonra şampiyonluğa taşıyacak oyuncuyu seçtiklerinin farkında değildi. Kimse değildi. O zamanlar medya 2 şeyle meşguldü. Birinci sıradan seçilen LeBron James ve Shaq & Kobe’li Los Angeles Lakers. O günlerde sadece basketbolun değil, Amerikan spor dünyasının medyasını meşgul eden bu iki konuydu.
O draft’teki o üst sıralardaki oyunculardan sadece bir tanesi takımın playoff’lara taşıyabildi o da Dwyane Wade’di. Bir de ilk turu geçtiler mi Miami şehri kaderinin değişebileceğinin sinyalini aldı. Bütün sezon hiç kimsenin fark edip konuşmaya tenezzül etmediği Dwyane Wade artık NBA’in gündemine oturdu. O artık “Winner” adayıydı.
2004 Milat: Shaq in Black!
Parmaklarımızla NBA’de tarihinin akışını değiştiren 10 tane olay sayarsak onların en üste sıralarında yer alanlardan biri Shaquille O’Neal’ın Lakers’tan ayrılıp Miami’ye gelmesidir. Tranferin sloganı ise ara başlığımızda da yazdığımız “Shaq in Black”ti. Shaq’in Miami’ye gelişi sadece Miami şehrinin kaderini değil aynı zamanda Dwyane Wade’in de kaderini sonsuza kadar değiştirdi diyebilriiz. Shaq, Kobe’yle nasıl 3 sene üst üste şampiyon olmayı başardıysa aynı şekilde Dwyane Wade’le de başarabileceği kaçınılmazdı. Shaq’in gelişiyle Heat bir anda şampiyonluğun favorisi, Wade ise NBA’in süperyıldızı olma adayına dönüştü. İlk sezon NBA Finallerinin kapısında Detroit Pistons gişelerine takıldılar. 2006’de ise Pistons’u Doğu Konferansı Finalleri’nde adeta döve döve elediler. İlerleyen yaşıyla performansı yavaş yavaş gerileyen Shaq, Pistonsîn ipini bizzat çekti diyebiliriz. Hatta Lakers’tayken 2004 Finalleri’ndeki yarım kalan hesabını kapatmış.
2006 NBA Finalleri: Bir Şampiyonun Doğuşu
Shaq’ın gelişiyle 2 sezon boyunca fırtına gbi esen Wade artık NBA Finallerindeydi. Seride 2-0 geriye düşen Heat, herkesçe şampiyonluğu kaybettiği düşünüldü. Ama hesaba katmadıkları biri vardı. Olağanüstü bir kadroya sahip Heat, Wade önderliğinde 2-0 geriden gelip 4-2 yaparak şampiyonluğa ulaştı. Adeta Michael Jordan gibiydi. Topu alıyordu, dışarıdan, içeriden, her şekilde skor yapıyordu. Pota altında Shaq ve Alonzo Mourning ile Dallas’a kolay basket vermeyen Heat, serinin kaderini değiştirdi.
O artık 23 yaşında bir NBA şampiyondu. Hem de Finallerin MVP’si olarak. Aslında dürüst olmak gerekirse kimilerine göre bu şampiyonluk buna rağmen Wade’e değil, Shaq’e yazılmıştı. Ama kimin umrundaydı? Kobe evinde playoffları izerken Wade, şampiyonluk kupasıyla poz veriyordu. Şu anda çok hatırlanmıyor ama o seneye kadar ligin en popüler oyuncuları Kobe Bryant, Tracy McGrady ve Allen Iverson iken bir anda Dwyane Wade NBA yeni yüzü oldu. Reklamlar, sponsorlar, “Dwyane Wade Çılgınlığı” çığ gibi büyüyordu. Sadece Amerikan spor basınında değil, dünya basınında da.
Bir Not: Hatta 2006 yılında gazeteciğe ilk adımımı attğım BirGün gazetesinde yayınlanan ilk makelem bu şampiyonluk yazısıydı. Başlığım ise bir klasik gibiydi: “Miami’nin ateşi Dallas’ı yaktı”
Kaybolan Yıllar
Şampiyonluğun ardından 1 sezon daha formda kalan Wade, sakatlıklarla boğuşmaya başladı ve elit oyuncular seviyesinde yerini kaybetmeye başladı. Bir geri dönüş yapıp sayı kralı olmayı başardı ve hatta MVP için ciddi olarak adaydı ama olmadı. Dwyane Wade, o zamanlar “winner imajı”nı iyice yitirmeye başlarken takımdan ayrılabileceği haberleri de çıkmaya başladı. Sonsuza kadar “hancı” olması beklenen Wade, artık “yolcu” olması isteniyordu.
“Ya Kahraman olarak ölürsün yada kötüye dönüşmeni izleyecek kadar uzun yaşarsın”
Bu “The Dark Knight” filmindeki o “Harvey Dent”in meşhur sözüdür. Harvey Dent’in kaderi Wade’in kaderine benzerdi esasında ama filmin sonunda Batman de insanların gözünde kötüye dönüşmüştü. Yani O’nu hangi karakterin yerine koyarsan koy kaderi benziyor. Ama işler sonsuza kadar kötüye gidemezdi. 2010 yazında yine NBA tarihne yön verecek bir olay yaşanacaktı. Belki de bu olay Wade’in hem imajını, hem kariyerini, hem de hayatınını kuracaktı ya da O’nu tarihte sonsuza kadar yok edecekti.
Diriliş 2010: Rol Değişimi
Tamam biliyoruz 2010 yazında LeBron yeteneklerini Güney Sahili’ne taşımaya karar verdi. LeBron James, Chris Bosh ve Dwyane aynı takımda buluştu. 4 sene üst üste NBA Finali’ne ulaştılar ve 2 kez şampiyon oldular. Buraya kadar tamam. Peki bu süreç Dwyane Wade’in kariyerini hangi noktaya getirdi? Yani şehrin “esas adam”ı iken artık hangi pozisyondaydı? Şehre daha fazla şampiyonluk getirebilmek için egolarını, hırslarını kenara koyan bir halk kahramanı mıydı yoksa adının altında ezilen sıradan bir oyuncuya mı dönüşmüştü? Bunu iki türlü de düşünebiliriz ama yine şeytan ayrınta gizli olduğunu size şöyle göstereyim. LeBron, Miami’ye şampiyon olarak gelmedi yani tescilli bir “winner” değildi. Ama Wade şehre çoktan bir şamiyonluk getirmişti, hem de başrol oyuncusu olarak.
Resme ilk bakılınca Wade, LeBron’un yanında 2 şampiyonluk yüzüğü taktı gibi gözüküyordu. Dikkatli bakılınca şu gerçek de tamamen ortada diyebiliriz; LeBron, kazanmak için Wade’in yanına geldi. Şampiyonlukların LeBron yazıldığı gerçeğini tartışmaya gerek yok. Zaten o 4 sezon bence LeBron kariyerindeki en iyi yıllarıydı. Ligi gerçek anlamıyla o 4 yılda domine ettiğini düşünüyorum. Yalnız orada Wade’in “Robin kılığına girmiş Batman” misali rolü fazlasıyla belirleyiciydi. Herkes erdi muradına diyebiliriz. LeBron, sonunda kazanmaya başladı ve hakkında oluşan tartışmalara ve eleştirilere son verdi. Wade ise sonsuza kadar Miami’nin en büyük efsanesi olarak tescillendi. Öyle ki Miami’nin normalde en sembol oyuncusu efsane pivot Alonzo Mourning’dir. Zo bile Wade’in Heat tarihinin en büyük oyuncusu olduğunu deklare etti. Tabi 2004’te Shaq, Miami’ye gelmeseydi bugün başka şeyler konuşulacaktı. Her yazımda bahsettiği o “domino etkisi” her zaman, her konuda kendini gösteriyor aslında.
Esas Adam
LeBron sonrasında dibe vuruş, Chicago macerası, yarım kalan Cleveland ziyareti ve yeniden eve dönüş. Dwyane Wade, kariyerinin son virajını çoktan bitirdi ve bu sezon son kez ayakkabılarını bağlayacak. Dwyane Wade’in hikayesinde en acı gerçek O’nu her süreçte başka oyuncular ile yanyana yazılmasıdır. Shaquille O’Neal, LeBron James, Chris Bosh, hatta unutmadan Ray Allen… O olmasaydı bir yüzüğü eksik olacaktı. Bu durum onun NBA tarihindeki yerini her ne kadar zedeliyorsa Miami şehri içinde o kadar anlam katıyor. O adamlar her ne kadar bireysel başarısına gölge düşürüyor olabilir, orası tamam, anlaşıldı. Ama Heat takımı için bu üç tane şampiyonluk yüzüğü anlamına geliyordu. Şimdiden söyleyim, NBA tarihi O’na dış kapının dış mandalı muamelesi yapacak, yapıyor da. Ama O Miami’nin öz evladına dönüştü. Gerçek bir Winner. Michael Jordan ve Kobe Bryant’ta sonra tarihinin en iyi üçüncü “2 numarası” kim dersiniz? Abartıyor muyum? O’nun tüm basketbolseverlere ve Miami seyicisine ödemesi gereken 1 sezon borcu var. Hesapları kapatma vakti. Bu sezon Heat nereye gider bilmiyorum ama bir konuda eminim. American Airlines Arena bir adamı ömür boyunca unutmayacak. Miami’nin “Esas Adamı”nı!
Ara Gözbek
aragozbek@gmail.com