Bugün Mehmet Okur’un doğum günü. Amerika’da Mehmet Okur ile yaptığımız röportajı yayınlamak için daha güzel bir gün olamazdı diye düşündük ve büyük bir ilgiyle okuyacağınız röportajı bugün yayınlamaya karar verdik.
Öncelikle bizi San Diego’daki evinde ağırlayan ve keyifli bir sohbet şeklinde yaptığımız röportaj için SonPeriyot.com ve NBA Followers ekibi olarak Mehmet Okur’a teşekkür ederiz. Röportajı Nisan ayında yaptık ve biraz uzun oldu, bir kısmını kesmemize rağmen, çoğu bölümünü kesmeye kıyamadık. Umarım sizlerde beğenirsiniz; yazının altına yorumlarınızı ve sorularınızı yazabilirsiniz.
– Merhaba Mehmet Bey, öncelikle röportaj isteğimizi kabul ettiğiniz için ve bizi evinizde ağırladığınız çok teşekkür ederiz. İlk olarak NBA şampiyonluğu ile başlamak istiyorum. Size göre 2004 NBA şampiyonu Detroit Pistons’ın başarısının sırrı neydi?
Beraber ekstra antrenmanlar yapardık, herkes birbirini daha fazla çalışmak için teşvik ederdi. Tam bir takımdık. Savunmadayken biri beni geçse, arkadan Rasheed’in ya da Ben’in gelip yardım edeceğini bilirdim. Biri sert bir hareket yapsa Rasheed’in ve Ben’in hemen sana arka çıkacağını biliyorsun. Takımda herkes rolünü çok iyi biliyordu. Şu anki Golden State Warriors gibi. Orada da herkes rolünü çok iyi biliyor. Çok iyi müdafaa yapıyorduk, inanılmaz bir takım müdafaası vardı. Hücumda da çok iyi 3 tane skorer oyuncumuz vardı. Şimdiki Golden State tarzına yakın bir oyunumuz vardı biraz da old school oynuyorduk; bizim oyunumuzda önce müdafaa, sonra hücum gelirdi.
Genel olarak değerlendirirsek; takımda süper star yoktu ama herkes star adayıydı, çok iyi takım müdafaası yapıyorduk ve takımın kimyası inanılmazdı ve herkes başarıya açtı. Herkes birbiriyle çok iyi anlaşıyordu, kimse kimseye karşı ego yapmıyordu. Bence başarı o yüzden geldi. Bunlara ek olarak bir de üzerimizde çok baskı hissetmiyorduk, özellikle play-off’larda favori olmamanın avantajı da vardı.
– Günümüzdeki NBA takımlarını düşündüğümüz zaman sizin döneminizdeki gibi takım savunmasını çok iyi yapan ve bu yönüyle öne çıkan çok fazla takım yok. Günümüzdeki takımları ve savunmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müdafaa yapmadan şampiyonluk kazanamıyorsun. Golden State’in senelerdir yaptığı en iyi işlerden biri de takım müdaafası ve hücumda da bencil olmayan bir basketbol oynamaları. Kimse bencil oynamıyor, zorlama top kullanılmıyor. Son yıllarda başarılılar. 2 sene şampiyon oldular, 3 senedir finallerdeler. Onu benimsediler, başarılı oluyorlar.
Cleveland da bunu yapıyor ama play-off zamanı yapıyor. Çünkü yaş ortalaması daha yüksek bir takım. Houston’a bakıyorum; Houston tamam çok keyif veren bir basketbol oynuyor, çok güzel, evet hücumda iyiler, başarılılar ama müdafaada çok başarılılar mı? Değiller bence. Play-off’larda bu değişir mi? Belli olmaz. SAS mesala senelerce kazandı, takım savunması sayesinde. Zamanında Phoenix Suns vardı hiç müdafaa yapmıyordu, 115 sayı atıyordu ama play-off’larda çok erkenden eleniyorlardı. Dolayısıyla günün sonunda müdafaa kazanıyor. Bu dönemde takım savunmasını iyi yapan çok fazla takım yok, takım savunmasını istikrarlı bir şekilde yapanlar zaten finallere çıkıyor.
Spora Kaleci Olarak Başladım
– NBA’e kısa bir ara verelim ve sizden basketbola nasıl başladığınızı dinleyelim isterseniz.
13 yaşıma kadar lisanslı futbolcuydum, Acarspor’da kaleciydim. O yaşlarda boyum birden çok uzamaya başladı. Ondan sonra babam bana, “tamam futbolu çok seviyorsun ama boyun çok uzadı bunu değerlendirelim, Oyak Renault’da bir arkadaşım var, gidelim seni bir görsün” dedi. Ben önce çok üzüldüm, gidiyor muyum falan derken, kendimi Yalova-Bursa otobüsünde buldum; babamla beraber çıktık yola, ağlaya ağlaya gittim. O sırada da Oyak Renault’da yıldız takım seçmeleri var. Salona girdik. Koç şut attırdı, şutları attım ama çembere değmiyor top. Topu sürmeye çalışıyorum ayağıma çarpıyor, dışarı çıkıyor. Beden Eğitimi derslerinde bile ben hep futbolu oynamayı seçerdim. Koç, bu çocuk bu yaz burada kalsın dedi. İstemiyordum aslında. Kötü şutları da, kötü top sürmeyi de kasti olarak yapmadım aslında, turnikeyi bilerek falan kaçırmadım; sadece daha önce oynamadığım için yapamamıştım. Ben yine hüngür hüngür ağlıyordum, beni lojmana yerleştirdiler. Yaz döneminde Pazartesi’den Cuma’ya sabah akşam antrenman yapıyordum. Cuma antrenmandan sonra Pazar’a kadar Yalova’ya gidiyorum benden mutlusu yok, dönüşte de otobüste hüngür hüngür ağlayarak geliyorum. 2-3 ay geçti, daha sonra anneme ve babama artık gelmeyeyim dedim, burada arkadaşlarım var dedim. Tek başıma kalıyorum. Okul, yeni ortam, tamamen alıştım ve sonra sevmeye de başladım; basketbol hayatım böyle başladı.
Babamın sayesinde başladım basketbola. Babamın şu cümlesini hiç unutmuyorum, kapıdan içeriye girdik babam arkadaşına “eti senin kemiği benim” dedi. Basketbolu öğrendikçe ve bir şeyleri başardıkça daha da çok sevmeye başladım ve daha çok öğrenmek, başarmak istedim.
– Altyapılarda hep uzun pozisyonlarındaydınız. Bu sizin için dezavantaj oldu mu? Fundamental’ınız nasıl bu kadar gelişti?
Bence Avrupa basketbolu olarak bizim en iyi yaptığımız şey ve Amerika ile farklı olan kısım, oyuncuların her pozisyon için çalıştırılmasıydı. Mesela ben 1 saat uzun antrenmanı yapardım, 1 saat kısalarla antrenman yapardım. Yarı saha kısalar, diğer yarı saha uzunlar olarak ayırırlardı. Diğer antrenmanda hep beraber çalışırdık, ondan dolayı fundamantal’ım gelişti. Bizim yaptığımız sistem bence çok daha doğru, biz o şekilde çalışıyorduk. Maçlarda uzun pozisyonlarında oynuyordum ama antrenmanları guard’larla da yapıyorduk.
– NBA’e geri dönelim. NBA’de takım arkadaşı ve rakip olarak oynarken en çok keyif aldığınız oyuncu kimdi?
Takım arkadaşı olarak Krilenko. Onunla oynarken biliyordum ki hücumda bir şeyler yapacak, pozisyon üretecek ve bir şekilde pası verecek; yine savunmada da biri beni geçerse biliyorum ki arkadan gelecek. Bir de altyapı mili takımlarda da karşılıklı oynadık, çocuksu bir dostluğumuz vardı. Türk gibiydi diyebilirim. Çok iyi anlaşıyorduk. Hala da görüşüyoruz. Rakip olarak ise Tim Duncan, onunla oynamak çok iyiydi.
Cedi ve Furkan Potansiyellerini Değerlendirecektir
– Furkan Korkmaz ve Cedi Osman’dan beklentileriniz neler? Sizce NBA’de kalıcı olabilirler mi? Şu an avantajlarını ve dezavantajlarını nasıl görüyorsunuz?
İkisinin de en büyük dezavantajı çaylak sezonlarında çok iddialı takımlara geldiler. Furkan’a bakıyorum; Philadelphia’ya 2 senedir yatırım yapıldı, gençler getirildi, draft’lar yapıldı, sezon için sakatlıklar oldu sonra iyileştiler artık kaybetme lüksleri yok. Çıkışa geçme zamanı. Çok fazla risk alınmayacak bir döneme geldi takım. Furkan da tam kendine geldiği dönemde de sakatlık yaşadı, en büyük dezavantajı o oldu.
Cedi’nin de en büyük avantajı LeBron James ile oynamak. Gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri. Bence LeBron, hem saha içinde hem saha dışında örnek alınacak bir oyuncu. En büyük şansı LeBron bence. En büyük dezavantajı da Cleveland’daki hava. Gelen ve giden oyuncuların çok olması, bazı belirsizlikler. Cedi aslında oynamaya başladı ve aldığı süreyi de çok iyi değerlendirdi.
Sonuçta ikisi de öğreniyor daha ilk seneleri. İlerisi için de daha farklı takımlarda daha çok süre alabilirler. Çünkü o potansiyelleri var ve en iyi şekilde değerlendireceklerine inanıyorum.
– All-Star olduğunuzda ve şampiyon olduğunuzda neler hissettiniz? Türkiye’de daha önce All-Star olan ve NBA Şampiyonluğu yaşayan bir oyuncu olmadı.
NBA Şampiyonluğu bir takım işi sonuçta NBA’e gelince en büyük hedefiniz NBA Şampiyonu olmak. Şampiyon bir takımda yer alıp o duyguları yaşayabilmek. All-Star ise bireysel bir başarı. O dönemdeki en iyi oyuncuların arasına giriyorsunuz. İkisi de çok farklı duygular. Ben kendimi çok şanslı görüyorum, o kadar yetenekli bir grubun içinde yer almaktan ve o gruba şampiyonluk yolunda yararlı olabilmekten dolayı. All-Star da bireysel olarak zirvelerimden biri. Hangisi derseniz NBA şampiyonluğu derim ama NBA AllStar da benim için çok farklı bir duygu ve deneyimdi.
– All Star olduğunuz sezondan 1 sezon önce de All Star olmanızı bekliyorduk. O sezon için kariyerinizin en iyi sezonu diyebilir miyiz?
18 sayı ortalamamın olduğu sezon mu?
– Evet, 2005-2006 Sezonu. Sayı, ribaund, asist ve blok ortamalarında en yüksek ortalamayı yakaladığınız sezon.
Aslında birkaç sezon daha All Star olmam gerekiyordu. Ama Batı’da olmak da bir dezavantaj. Batının uzunlarına bakıyorsunuz Nowitzki, Shaq, Garnett, Duncan, Yao Ming, Stoudemire. Uzunlara bakar mısınız. O zaman AllStar olmak aslanın ağzındaydı. Şimdi özellikle Doğu’da takımın 8. 9. sıralardayken bile NBA All-Star olabiliyorsun. Eskilerde çok çok daha zordu, özellikle Batı oyuncularının All Star’a katılabilmesi. O sene kariyerimin istatistiksel olarak en iyi sezonunu geçirdim ama takımım o kadar iyi değildi. O sene All-Star olamadım ama hiçbir zaman vazgeçmedim ve hep çıtayı daha yükseklere taşımaya çalıştım.
– 2006’da 82 maçın 82’sinde forma giydiniz ve hepsinde ilk 5 başladınız. 2004-05 ve 2005-06 sezonlarında hiç maç kaçırmadınız. Diğer sezonlarda da sadece birkaç maçta forma giyemediniz. Nasıl bu kadar uzun süreler maç kaçırmadan oynayabildiniz, neler yapıyordunuz?
Bir ara 200 küsür maç üst üste oynayıp hiç maç kaçırmamıştım. Beslenmeden dinlenmeye kadar çok dikkat ediyordum. Benim uyku düzenim çok önemliydi. Öğlen antrenmanım olsun maçım olsun boş günüm bile olsa mutlaka uyurdum. Çünkü hem vücudun ihtiyacı vardı ve hem de erken uyumaya gayret ederdim. Bence bunlar bana o dönemde çok yardımcı oldu.
– Utah Jazz forması giyerken unutamadığınız an hangisi? Kariyeriniz boyunca tekrar oynamak istediğiniz bir maç olsaydı hangisi olurdu?
Utah’ta oynadığım seneler boyunca son saniyede attığım çok basket vardı. Mesela San Antonio’da bir maçta pota altı ribaundu alıp bitirmiştim son saniyede. O zaman SAS’ı 20 maçtır yenemiyorduk. Basketi atıyorum ve şampiyon olmuş gibi herkes coşuyor ayağa kalkıyor. İlk dönemlerimdi o zamanlar. O an önemliydi benim için.
Skor olarak değiştirmek istediğim maç herhalde Spurs’e karşı Batı Konferansı finallerinde evimizde oynadığımız 4. maç skoru diyebilirim. Çünkü SAS 2 maçı evinde kazandı. Sonra 3. maçı biz evimizde kazandık. 4. maçı evimizde oynadık ve kaybettik. O maçın skoru değişseydi belki de her şey değişecekti. O maçın skorunu değiştirmek isterdim.
– Detroit’te iken New Jersey Nets ile oynadığınız 6. maç da çok kritik. Serinin 6. maçında New Jersey deplasmanında yenilseydiniz elenecektiniz. Yendiniz seriyi 7. maça taşıdınız, kazanıp finale yükseldiniz ve şampiyon oldunuz. Bu maçta serinin biteceğini düşünüp baskı altına girdiniz mi?
Rakibin New Jersey olmasının baskısı vardı. Daha önceki 2 sezon NBA finalleri oynamışlardı. Oturmuş ve müdafaası iyi olan bir takım. Bizden daha tecrübelilerdi. İster istemez o baskıyı hissettik. Ama Rasheed geldi ve çok fazla konuşan biri olmamasına rağmen “Biz bu maçı kazanacağız” dedi. Hepimiz çok motive olduk ve kazandık. Kazanmamız gerekiyordu. Bu maçı kazandıktan sonra şampiyon olacağımıza daha çok inandık. Önümüze kim çıkarsa çıksın artık deviririz psikolojisi oluştu.
Obradovic NBA’de de Başarılı Olur
– Obradovic ile ilgili söyledikleriniz için çarpıcı başlıklar atıldı. Belki de yazıların okunması içindi bu. Bu başlıklar yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermiş bile olabilir. Bu konu ile ilgili söylemek istedikleriniz var mı, sizce teknik olarak Obradovic NBA’de başarılı olur mu?
Obradovic ile çalışma fırsatı bulmadım ama başarılarından yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki oynatacağı sistem olarak hiçbir şüphem yok Obradovic tabii ki başarılı olur. Tabii ki uzun seneler NBA’de koçluk yapabilir. Ama bağırmak, kenardan çağırmak gibi şeyleri buradan yapabilir mi bilmiyorum, ben sanmıyorum. Burada o şekilde bağıran çok fazla göremezsiniz, çok nadirdir. Ama teknik olarak NBA’de başarılı olabileceğini düşünüyorum.
– Koçluk deneyiminizden ve bu yöndeki hedefleriniz ile ilgili de bir kaç soru hazırladık. Phoenix Suns’taki koçluk deneyiminiz size neler kazandırdı ve kariyerinizdeki hedefleriniz neler?
Hedefim tabii ki uzun seneler burada kalıp koçluk yapmak. O deneyimi de yaşamak istiyorum. Geçen sene aslında benim için ilk deneyimdi. Yeni bir organizasyondu, çaylaktım diyebilirim. Oyuncuyken işiniz maça ve antrenmanlara katılmak dinlenmek ama koçken öyle değilsiniz. Saat 7’de gidiyorsunuz, videolar hazırlanıyor. Oynayacağınız takıma dair istatistikler inceleniyor. Koç toplantısı oluyor, takım antrenmana geliyor antrenman programları yapılıyor. Antrenmandan sonra ekstra çalıştırılıyor falan. 7-8 saatiniz salonda geçiyor. Salondan çıktıktan sonra eve gidiyorsunuz tekrar maçı izliyorsunuz. Stratejileri düşünüyorsunuz. En büyük dezavantaj, aslında benim için dezavantaj değil baktığın zaman kulübün dezavantajı 18, 19, 20 yaşında bir sürü oyuncunun olması. Batı’da olmanız. Biliyorsunuz aslanın ağzına girmek Batı’da olmak. Kendi açımdan gençlerle çalışmak tam istediğim bir atmosferdi; öğretmeyi sevdiğim için ve elimdeki malzemenin iyi olmasından dolayı. İyi bir sezon geçirdim bu sene de artık sezona yeni başladık. Maalesef 4-5 maçtan sonra bizim koç kovuldu. Mecburen takım işi gibi düşün. Ekip olarak geliyorsunuz ekip olarak dönüyorsunuz. Böyle bir talihsizlik oldu ama sonuçta bunların hepsinden öğreniyorum, öğrenmeye çalışıyorum kendimi geliştirmek için. Bu kapı kapandı ama uzun seneler burada kalıp bu eğitimi devam ettirip kendimi geliştirip önümüzdeki senelerde inşallah Avrupa’da ya da Türkiye’de head coach’luk yapmak istiyorum.
Türkiye’den Koçluk İçin Teklifler Var
– Sorunun 2. kısmı oydu aslında. Türkiye ve Avrupa için kariyer planlamanızda böyle teklifler var mı?
Türkiye’den şu anda da var teklifler. Ama isim vermem.
– Umarım sizi head coach olarak da görürüz. Buradan NBA salonlarına ve taraftarlara geçmek istiyorum. NBA’de uzun yıllar basket oynadınız ve tüm salonlarda parkeye çıktınız. Sizi en çok etkileyen NBA salonları ve NBA taraflarları hangileriydi?
Golden State taraftarı her zaman iyiydi. O zaman kazanmıyorlardı ama yine de iyilerdi. 8. bitirip 1. Dallas’ı eledikleri sezon, biz 2 hafta sonra onları eledik. Golden State Warriors taraftarına karşı oynamak kolay değildi. Miami Heat atmosferi iyi. Los Angeles, New York güzel salonlar bir anda filmlerde hayranlıkla izlediğiniz aktörler, aktirisler, şarkıcılar, başka branşlardaki popüler sporcular hemen yanınızda oturabiliyor, görebiliyorsunuz. Mesala David Beckham geliyor. Bu salonlar daha fazla heyecanlandırıyordu ve oyunumu pozitif yönde etkiliyordu. Bu salonlarda hep daha iyi oynamak isterdim, ekstra bir motivasyonum olurdu. Miami benim için çok farklı oluyordu. Çünkü soğuktan kardan gidip Miami’de bir anda 25-26 derece hava buluyorduk. Phoenix benim için farklıydı, çöle gidiyorsunuz yine hava sıcaklığı 25’in üstünde oluyordu. Oralarda da hep iyi oynamışımdır. Baktığınızda havanın güzel olması küçük bir şey belki ama beni rahatlatıyordu.
– 2006’dan sonra 4 sezon 3″lük yüzdeniz %38″in üstündeydi.
18 sayı ortalama yakaladığım sezon mu?
– Evet o sezon. %38 şimdi bile yakalanması zor bir yüzde.Sizin oynadığınız dönemde maç başına 4.2 üçlük denemesi bir uzun için çok görünen bir şey değildi. 2017-18 sezonundan birkaç örnek verecek olursam şu an Jaylen Brown, Patty Mills, Bradley Beal, JR Smith ve Jeff Teague gibi oyuncular bu yüzdeye ulaşamadılar ve bunlar kısa oyuncular. Serbest atış yüzdesi bile daha düşük olan oyuncular var, bu yüzdeyi nasıl yakaladınız? Bunu nasıl kabul ettirdiniz? Bu krediyi nasıl kazandınız?
Ben onun öncülerinden biriydim. Evet, benim yaptığım aslında büyük bir başarı. Jerry Sloan gibi old-school hep böyle klasik beşlerle oynamış bir koçu bile ben değiştirdim. Sitemini değiştirdim. Yüksek yüzdeyle şut atıyordum. Çok çalışıyordum, çok fazla şut atıyordum. Biliyordum ki ben basketleri atınca kimse bir şey demeyecekti ve ben de çok iyi hazırlandığım için kendime güvenim tamdı ve yüksek bir yüzde ile de isabet buluyordum. Boş günlerimde bile ekstra şut idmanları yapıyordum.
İlk 5 başlamak ve uzun süreler almak bu noktada önemli. Şut çalışmaya da devam ediyordum, güven olunca çember daha büyük görünüyor, güven kaybedersen çember küçücük görünür. Gerçekten güvenim çok yüksek seviyedeydi, isabet de buluyordum, koç da atma demiyordu. Yüzde yüksek olunca bu sefer de atmayınca kızmaya başladı, neden pas veriyorsun, niye atmıyordun diyordu. Günün sonunda şutu sokuyorsanız kimse size atma demez.
– Evet gerçekten çok iyi yüzdeler. 2009’da %44.6 gibi müthiş bir 3’lük yüzdesi yakalamışsınız. Peki basketbol oynadığınız dönemde en önemli motivasyon kaynağınız neydi?
Daha iyi oynadıkça daha iyi hissediyordum ve daha iyi olmak da istiyordum. Bazı oyuncular baskı hisseder, ben hiç baskı hissetmedim. Gelişmeye çalıştım. Dinlenmek, eşimle ve kızımla vakit geçirmekti. Tek hobim oydu başka bir şeyim yoktu.
– Sehayatler ve deplasman serileri çok yorucu oluyor muydu?
Artık öyle bir döneme gelmiştim ki, daha çok oynadıkça vücut da daha çok yoruluyordu. Artık otel odalarının numaralarını karıştırıyordum. 8. kata gidiyordum, halbuki odam 6. kattaydı. Maçtan sonra gece 03.00’te eve geliyordum ve aynı gün sabah yine idman oluyordu. Birkaç saat sonra kalkıp idmana gidiyordum. Çaylak dönemi zor geliyor ama belli süre sonra alışıyorsun. 3-4 saat uyuduğum zaman bana yetiyordu ana öğlen uykuları ile telafi ediyordum.
– Şampiyonluk için NBA’deki favorinizi sormak istiyorum ve sizce izlemesi daha keyifli olan takım hangisi?
Houston Rockets’ı izlemek keyif veriyor ama kazanır mı günün sonunda, bilemiyorum. Ben yine aynı finali görüyorum Golden State – Cleveland. Stephen sakat ama o olmadan da takım iyi ilerliyor, zaten 1. ve 2. turda çok ihtiyaçları olacağını sanmıyorum Steph’e, sonra da takıma katılacak. Sağlıklı Golden State yine bu sene kazanır.
Gönül ister ki Cedi’li Cleveland kazansın, bu sene o beklentiyi karşılayacak gibi değiller ama LeBron var. LeBron zaten bu dönemler için oynuyor, play-off’larda çok iyi oynuyor. Bu sezonda play-off’lar başladığı zaman yine müthiş bir performans gösterecektir. İnşallah benim yaşadığım şampiyonluk duygularını Cedi de yaşar ama Golden State biraz daha ağır basıyor tabi.
– NBA Followers Instagram Sayfamızda da sizinle ilgili paylaşımlara Money Man yazıyoruz ve lakabın nasıl çıktığına dair çok soru alıyoruz. Bu sorunun cevabını sizden dinleyebilir miyiz?
O dönemde çok iyi bir yüzdem vardı, gözüm kapalı atsam bile basket olacak gibiydi. O özgüvenle çember de bana çok büyük görünüyordu zamanlarda; demişti ya özgüven olunca çember büyük görünür diye. Son saniyelerde kritik anlarda 3’lükleri atmaya başladığım dönemde Utah Jazz’ın Craig Bolerjack isimli bir spikeri vardı. Yine çok kritik bir anda şutu attım ve yayında “it’s money, money” dedi, şut da girince herkes çok sevindi ve bu söylemi beğendi. Ondan sonra Money Man demeye başladılar bana. Ve o andan sonra her son saniyede ya da kritik anlarda attığım basketlerden sonra Money Man dediler ve bu lakap senelerce de devam etti.
Çok Çalışın ve Yetinmeyin
– Basketbol oynayan gençler için, özellikle NBA’de oynama hedefi olan gençler için verebileceğini tavsiyeler neler?
Herkesten daha fazla çalışsınlar. Hayal kursunlar, hayal kurmak çok önemli. Kendilerine hedef koysunlar. Sabah uyandıkları zaman bir hedefleri olsun. Hiçbir zaman tatmin olmasınlar, yetinmesinler. Daha iyisini yapmak için çalışsınlar. Sosyal hayatlarına da dikkat etmeleri lazım fedakarlık gerekecektir. Anne babalar da biraz arka planda kalmalı. Mesala benim çok fazla sosyal aktiviteler için zamanım yoktu. Çünkü biliyordum, ödün vermemem gerekiyordu. Ben başarmak zorundaydım.
– Son olarak basketbolseverlere ve hayranlarınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Sadece basketbol için değil, genel olarak hayat için söylüyorum. Herkes için söylüyorum ne iş yaparsanız yapın herkesten daha fazla çalışın ve yetinmeyin. Daha iyisi varken neden daha azı ile yetinesiniz ki.
Samimi, içten cevaplarınız için ve bize bu kadar çok zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Koçluk kariyerinizde başarılar dileriz.
Turgay Doğan – SonPeriyot.com
İzinsiz paylaşılması yasaktır.
Son olarak sizleri Utah Jazz’ın hazırladığı Money Man videosu ile başbaşa bırakıyoruz. Yorumlarınızı bekliyoruz.
Bir nesile uzunların da şut atabileceğini kanıtlayan,hiç yetinmeden ülkesini çok daha iyi bir şekilde temsil etmek için çalışan adam. Doğum günün kutlu olsun Money Man!💰