Phoenix Suns efsanesi Charles Barkley, LeBron James’in Los Angeles’a şampiyonluk kazanmak için değil Hollywood’un kralı olmak için geldiğini söylemiş. Şaşırmadım, kendisi böyle saçma açıklamalarla gündeme gelmeye bayılıyor.
Neyse, kendisini çok ciddiye almamak gerek. Ama insan bununla ilgili bir şey yazmadan duramıyor. LeBron James’in 2003’ten bugüne verdiği kararların hepsinde şampiyon olma amacı taşıdığını cümle alem biliyor. Yani adamın böyle bir amacı olmasa neden 4 yılda bir takım değiştirsin? Şehir değiştirsin? Ailesinin düzenini bozsun? Çocuklarını neden alıştığı okuldan, arkadaşlarından ve sosyal çevresinden koparsın? Neden yani neden? Bu tarz açıklamaların hepsinin altında bir neden arıyorum açıkçası. Çünkü mantıksal açıdan bakıldığında mantıklı olabilecek bir taraf dahi göremiyorum. Kiminde kıskançlık ön plana çıkıyor kiminde ise karalama kampanyaları. Ama böylesine önemli isimlerin bu tarz talihsiz ve anlamsız açıklama yapmaları onları insanların gözünde dibe götürdüğü gibi eleştirdiği kişiyi de bir hayli yüceltiyor.
Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, LeBron 2010’daki ilk kararını en yakın arkadaşı D-Wade ile oynayabilmek ve beraber bir şampiyonluk serisi yakalayabilmek için verdi. En doğrusunu yaptı. O dönem herkes New York Knicks üzerinde duruyordu çünkü bir lise veya üniversite maçında saha kenarındaydı ve NY şapkasını çıkarıp taraftarı selamlamıştı. “Ne yani şimdi LeBron eğer Knicks’e gitseydi orada da Spike Lee filmlerinde oynamak için mi gitmiş olacaktı Charles Bey?” diye sorası geliyor insanın. Elbette hayır, orayı tercih etseydi orada da aynı hedefin peşinden koşacaktı. Ama Miami Heat kadar kolay ve onun için eğlenceli olmayacaktı. Miami yolunu tutmasıyla muhteşem bir era başlattılar ve uzaktan kolay gibi görünse de zoru başarıp ilk sene final oynadılar. Kaybedildi belki ama umutlar taze kaldı. O taze kalan umutlar meyvesini verdi ve 2010-2014 arası her sene final oynayıp sadece ikisinden şampiyonluk çıkarabildiler. Bu durum onların hayran kitlelerinin ve kendilerine duyulan saygının bir çığ gibi büyümesine katkı sağladı.
LeBron bence yine şampiyonluk peşinde, buna gerçekten adım gibi eminim. Lakers için yaptığı ilk konuşmasında bu takımın bir parçası olduğundan dolayı hissettiği heyecanı gözlerinde gördüm. Organizasyonun parçası olmak ve Los Angeles şehrinde yaşamak çocukluk hayali olan biri gibi konuştu. Belki de cidden öyleydi çünkü Magic ve Kobe gibi efsaneleri izleyerek büyüdü, bunu kendisi de çok kez dile getirdi. Basketbol adına bulunduğu konum ve Cleveland şehrine olan saygısından “evet dostum evet sonunda bir Laker’ım ve LA’de yaşayacağım evet” diyemedi. Demesi de zaten hoş olmazdı. Etrafına kurulan kadro ne olursa olsun LeBron James gibi bir adamın karakteri değişmeyecek. Çünkü o doğuştan “winner” bir kişilik.
Bu yazımı okuyacak olan Lakers ve LeBron sever yakın arkadaşlarım “Vay be İsmail’e bak LeBroncu çıktı” diyebilir. Değilim fakat Lakers’a gidişiyle olayı çok farklı bir boyuta sürükledi ve insanlarda yeniden heyecan yarattı. Aynı şekilde ben de o heyecana kapıldım. Ayrıca memleketi Akron, Ohio’da yoksul çocuklar için açtığı ve tamamen ücretsiz olan I PROMISE SCHOOL ile basketbolun yanı sıra gönüllerde de King James olarak tahta oturdu. Daha ne olsun…