04.59.57… 04.59.58… 04.59.59… 05.00.00! Bir gözüm açık, bir gözüm kapalı yataktan doğruluyorum. Uyku sersemi halimle dahi yapacaklarımı harfi harfine biliyorum, neticede senelerdir haftada üç kez bu rutini tekrarlıyorum: Parmak uçlarında yürü, mutfağın kapısını usulca arala ve kahve koy. Önceki geceden kanepenin üzerine özenle katlayıp koyduğun 24 numaralı sarı formayı üstüne geçir ve televizyonu aç.
Çoğunuzun bu rutine aşina olduğunu biliyorum çünkü aramızda Kobe Bryant için sabaha karşı beş alarmları kuran, uykusundan feragat ederek ekran karşısına geçen yüzlerce okur var.
Bir basketbolcudan çok daha fazlasıydı Kobe Bryant. Ligdeki birçok yıldız adayının akıl hocasıydı. Farklı farklı jenerasyonların idolüydü. Eşine ve çocuklarına olan bağlılığıyla örnek bir aile babasıydı. Oscar ödüllü bir kısa film senaristiydi.
Kobe’nin basketbola yazdığı veda mektubu aslında son sezonundan önce, 2015’in Kasım ayında kaleme alınmış. 2017’de veda mektubunu aynı zamanda mektubun başlığı olan “Dear Basketball” adıyla yaklaşık beş buçuk dakikalık bir animasyona çeviren Kobe Bryant, böylelikle Animasyon Kısa Film kategorisinde Oscar alarak bir ilki gerçekleştirdi.
Kobe Bryant ve animatör Glen Keane Oscar’ı kabul ederken sahnedeki diyaloglarıyla konukları neşelendirmeyi ihmal etmediler. Keane konuşmasına Kobe’ye teşekkür ederek başladı ve devam etti: “Bu hepimiz için bir mesaj. Hayaliniz ne olursa olsun, tutku ve azimle imkansızı mümkün kılabilirsiniz.”
Bu sözler üzerine Kobe, sporcuların “politik meseleler üzerine yorum yapmak yerine çenelerini kapayarak top sektirmeleri gerektiğini” söyleyen FOX sunucusu Laura Ingraham’ı iğneleyerek yüzleri gülümsetti:
“Bu (hayaller ne olursa olsun azim ve tutkuyla kovalamak) mümkün mü bilemiyorum adamım. Basketbolcular olarak gerçekten çenemizi kapayarak topumuzu sektirmeliyiz. Ancak bundan biraz daha fazlasını yaptığımız için mutluyum.”
Tarihte Oscar kazanan ilk sporcu olan Kobe Bryant, sözlerini eşine ve ailesine olan minnettarlığını aktararak noktaladı:
“Eşim Vanessa’ya; kızlarımız Natalia, Gianna ve Bianka’ya: Ti amo con tutto il cuore [Çocukluğunun ilk yarısını İtalya’da geçiren Kobe, bu cümleyi özellikle İtalyanca kurdu (Sizi bütün kalbimle seviyorum)]. Siz benim ilham kaynağımsınız. Çok teşekkür ederim.”
Bugün itibariyle Kobe aramızdan ayrılalı iki yıl, dokuz ay, on yedi gün oldu. Birçoğumuz hala aramızdan ayrılışını kabullenemedik. Daha doğrusu kabullenmek istemedik. TMZ kahreden helikopter kazasını son dakika haberi olarak geçince verdiğim reaksiyonu hatırlıyorum: Biraz da TMZ’nin magazinsel olaylara teyit kaygısı gütmeksizin atlayışı dolayısıyla tüm spekülasyonları reddediyordum. Basketbolla içli dışlı olduğumu, özellikle Kobe’ye duyduğum sevgiyi bilen arkadaşlarım teker teker mesaj atıyorlardı: “Haberler doğru mu?” Neden bilmem, “hayır” diye döndüm tüm mesajlara. Şimdi anlıyorum, aslında Kobe’nin gidişini reddetmek isteyişimdenmiş. Parkede görsel şölen sunan birçok basketbolcuya tanıklık ettik, edeceğiz de. Sporun doğası bu neticede; Maradona gitti, Messi geldi. Federer ve Nadal gidiyor, yerlerini Carlos Alvaraz ve Felix Auger Aliassime alıyor. Schumacher & Hamilton, Brady & Mahomes… Sürçülisan ediyorsam affola, Kobe’nin de Jordan’ı izleyemeyenler için geldiğini düşünmüyor muyduk?
Belki de Kobe’nin yeri dolmayacağındandı reddedişim. Onun saha içinde yaptıklarını yapan yeni yıldızların doğuşuna beraber şahitlik ediyoruz. Ancak saha dışında yarattığı etkiyi yaratan ikinci bir oyuncu henüz yok. “Mamba Mentality” mirasını en iyi özetleyen olaydır benim gözümde bu Oscar. 33.643 sayı, beş NBA şampiyonluğu, on sekiz defa All-Star, on beş kez All-NBA First Team… Bütün bunlar sizi tatmin etmiyor, üstüne gidiyorsunuz Oscar hayalinizi “azim ve tutkuyla kovalıyorsunuz.”
Utah potasına altmış sayı bırakarak görkemli kariyerini görkemli bir vedayla süsleyen Kobe, “Mamba out” demişti. Ben de efsanevi yönetmen David Mickey Evans’ın The Sandlot filminden bir kesitle kendisine veda ediyorum: “Remember, kid, there’s heroes and there’s legends. Heroes get remembered, but legends never die.*”
*Unutma ufaklık. Bi’ kahramanlar, bi’ de efsaneler vardır. Kahramanlar göçüp giderler lakin hatırlanırlar. Efsanelerse asla ölmez.”