Voleybola hiçbir zaman pek ilgim olmadı. Bu elbette benim sorunum, voleybol gibi estetik bir sporun değil. Yine de 2000’lerin başında kadın voleybolunun hem kulüp, hem de milli takım bazında yakaladığı çıkışı göz ucuyla da olsa takip ettim. Kadın voleybolunda o yıllarda atılan tohumlar son birkaç senede meyvelerini verdi. Bu yaz ise o meyvelerin en lezzetlilerini tattık. Kadın Voleybol Milli Takımı, önce FIVB Uluslar Ligi’ni kazandı, 3 ay sonra ise ezeli rakibi Sırbistan’ı finalde yenerek Avrupa şampiyonu oldu. Kadın voleybolcuların tarihi zaferlerini teknik anlamda değerlendirecek voleybol bilgisine sahip değilim. Ancak onların başarısının ülkemiz için sportif kazançtan öte bir anlam taşıdığının bilincindeyim. Türkiye’de kadınlar şiddet, taciz vb. pek çok yakıcı sorunla boğuşuyor. Ne yazık ki bu problemlerin çözümü konusunda pek ideal bir durumda değiliz. Dolayısıyla kadın milli voleybolcuların galibiyetleri Türkiye’de yaşayan kadınlara cesaret ve ilham veriyor. Kadın milli voleybolcular uluslararası arenada adından söz ettirdikçe Türk kadınları daha güzel bir geleceğe kavuşmanın hayalini kuruyor. Ekranları başında ablalarının mutluluğuna tanık olan kız çocukları voleybola başlamanın ve iyi bir sporcu olmanın düşüne sarılıyor. Kazanılan şampiyonluklar kadar, hatta belki de ondan daha mühim olan, kadın milli voleybolcuların zaferleriyle kadın toplumunu pozitif yönde etkilemesidir.
Kadın milli voleybolcular eski kıtanın zirvesine çıkarak takım sporlarında elde ettiğimiz en büyük başarının mimarı oldu. Bu açıdan da hepsi eşsiz bir ilke imza attı. Ne var ki kadın milli voleybol takımının hepimizi kenetleyen zaferleri bazı yobazların hoşuna gitmedi. Cumhuriyet modernleşmesiyle açıktan kavgası olan bu kesim, cumhuriyet devrimlerinin çok önem verdiği Türk kadınının Avrupa’da zirveye çıkmasından rahatsız oldu. Bu bağnaz güruh, gerek karakteri, gerekse sportif yetenekleriyle milli takımın en kıymetli oyuncularından biri olan Ebrar Karakurt’u turnuva boyunca ve sonrasında hedef göstermekten de zerre çekinmedi ve utanmadı. Acaba Ebrar’a insafsızca saldıranların kaç tanesi Türkiye’ye Ebrar kadar hizmet edebilmiştir? Kaç tanesi bugüne kadar Ebrar gibi gururla ve yürekten İstiklal Marşı’nı okuyabilmiştir? Unutmamak gerekir ki ay yıldızlı bayrağa hizmet eden her sporcu değerlidir. Onların imajı, özel hayatı ve yaşam tarzı hiçbirimizi ilgilendirmez, ilgilendirmemeli. Bizi alakadar etmesi gereken onların sahadaki performansıdır. Ebrar’ın sosyal medyada kendisine saygısızlık yapan Abdülhamid rumuzlu bir şahsa verdiği gayet makul bir yanıtı bile alakasız şekilde Sultan 2. Abdülhamid’e getirmek tam bir akıl tutulmasıdır. Nitekim Ebrar bu konu hakkında kamuoyuna birleştirici bir mesaj vermesine rağmen malum cenah bu olayı kaşımaya devam etti. Neyse ki halkın ezici çoğunluğu bu ilkel sosyal medya tahrikine kapılmadı ve kadın millilerin sevincine ortak oldu. Kederde ve mutlulukta ortak olmak, medeni ulusların vasfıdır. Dolayısıyla Türk Milleti olarak bize yakışan herhangi bir ayrımcılık yapmadan kadın milli voleybolcuların başarısını sahiplenmek ve onları gelecekte daha nice görkemli zaferler kazanması için teşvik etmektir. Böylesine alçak gönüllü, muzaffer ve yurtsever bir sporcu topluluğuna sahip olduğumuz için her gün onlarla gurur duymalıyız. Cumhuriyetin 100. yılında kadın voleybolunda gezegenin bir numarası olan milli sporcuların lâyık olduğu yaklaşım budur.