THY Euroleague’nin 2. haftası geride kaldı. Temsilcilerimizden Fenerbahçe Doğuş haftayı Olimpia Milano deplasmanında aldığı galibiyetle geçerken; Anadolu Efes ise Valencia deplasmanında mağlup oldu. Her iki maçın da detaylı analizini sizler için yaptım.
Valencia 78-71 Anadolu Efes:
Öncelikle, Ledo’nun yokluğu, McCollum’un üzerindeki yükün artmasına sebep oldu. Hücumun doğası gereği bire birler üzerinden skor yaratmaya odaklı bir takım Efes ve bu noktada Ledo’nun eksikliğini kapatmak oldukça güçtü. Maça oldukça kötü bir görüntü ile başladı Efes ancak 2. çeyrekte düzenlerini oturtmayı başardı. Valencia’nın sete set bir oyunda Efes’i yenmesi mümkün görünmüyordu ve İspanyol ekibi 3. periyoda çok farklı girdi. Oyunun temposunu yukarı çekti ve baskı sonucu kazanılan toplarla hızlı hücum sayıları kazandı. Hatta bir ara Efes yalnızca 2’ye 1 savunma yapar haldeydi. Bu dönemde Sastre’nin ekstra katkısı, Efes’in savunma düzenlerine büyük zarar verdi. Efes’in Muric’den beklediği ve zaman zaman almayı başardığı ekstra katkıyı İspanyollar Sastre’den aldı. Maç önünde, Valencia’nın tüm potansiyel skor opsiyonları üzerinde bir çalışma yapılmıştır elbette ancak Sastre bu oyunculardan değildi. Savunma yönü kuvvetli, tek yönlü bir oyuncu Sastre ancak 3. periyodun tamamını domine etti. Bu beklenmeyen durumun ardından Efes dağıldı. Hücum çeşitliliği azaldı ve antremanda dahi üçlük kullanmayan Stimac, bu periyotta üçlük atış kullanmak zorunda kaldı. Saha içi yerleşimin ne kadar vasat durumda olduğunu gösteren en net bulgu da bu olsa gerek. 28-10 biten 3. çeyreğin ardından tıpkı ikinci periyotta olduğu gibi son periyotta da oyuna büyük enerjiyle başladı Efes. Zaten takımın en büyük sorunu; bu enerjiyi maç geneline yayamaması. Ev sahibinde Erick Green, takımı adına çok kritik sayılar buldu. McCollum ile benzerliği; her ikisinin de skor hacminin fazlasıyla geniş olması ancak Muric-Sastre örneğinde olduğu gibi; bu eşleştirmede de Valencia ağır bastı. Efes’in en iyi yaptığı işlerden bir tanesi; faul almak ve faul çizgisinden çokça sayı bulmaktır ancak bu maçta, başta McCollum olmak üzere beklediğimiz faul düdüklerini alamadı. Vasat bir şut ritmiyle oynadı Efes ve maç boyunca yalnızca 3 üçlük isabeti bulabildi. Uzunlardan da beklenen katkı bir türlü gelmedi. Stimac’ın bireysel çabası dışında, herhangi hazırlanmış bir pozisyon yok. Dunston maçı sayı atamadan bitirdi. Motum da iç-dış dengesini düzenleyebilecek en temel oyunculardan ancak kendisine hiç pozisyon yaratılmıyor. Derrick Brown’u getirdiği alışkanlıklar, takımın ve koçun üzerinde oldukça etkili ancak Motum bu tarz bir oyuncu değil. Motum tam bir set şutörü ve bire bir hücum etmeye uygun özelliklere sahip değil. Tüm oyunculardan maksimum verim alabilmek adına, her oyuncunun yararlanabileceği set çeşitliliği olmalı ve savunma sonunda her oyuncu hücumda ödüllendirilmeli. Bu haftada da galibiyetle tanışamadı Anadolu Efes ancak zor bir fikstürle başladığının da altını çizmek gerek. Enerjisini koruyabilen bir Efes takımı, Euroleague’de her takıma sıkıntı yaşatabilir.
Olimpia Milano 86-92 Fenerbahçe Doğuş:
Fenerbahçe adına koparıp alınmayan bir maç daha geride kaldı. Her ne kadar yeni bir takım olsa da Fenerbahçe’nin oyuncu kalitesi çok yüksek ve bu kaliteyle rakiplerle aradaki fark, belli oranda açılıyor ancak yeni bir takımın getirisi olan sancılı dönem sürecinin devam etmesi nedeniyle de bu fark korunamıyor. Henüz oyuncular, birbirlerini çok iyi tanımıyor ve koçun oyun sistemine adapte olmakta bir hayli zorlanıyor. Bu süreçte alınacak her galibiyet fazlasıyla kıymetli zira yeni bir oluşumun büyük bir özgüvenle gelişimine devam etmesi, sezonun ilerleyen dönemleri adına önemli bir hadise. Bu maçın özeline dönersek; Thompson’un kenardan geldiğini gördük. Obradovic, oyuncusunun fazla yıpranmasını istemediğinden; onu ilk beşte sahaya sürmedi ve verdiği kısa sürelerde maksimumuyla oynamasını bekledi. Thompson’un kendisini faulden sakınmasını öğrenmesi ve mental gücünü koruması adına verilmiş yerinde bir karar. Yine de Thompson’un da oyundan kopmadan, kendi yapabilirliklerini parkeye yansıtması gerekiyor. Her aldığı faul düdüğünde,hakemle konuşması, kendi kendine söylenmesi ve takımla birlikte koşmayı dahi bırakması, ona pek yardımcı olmayacaktır. Bu maçta, gözüme çarpan bir kare vardı. Melli’nin bir basketinden sonra, tüm bench ayaktaydı ancak Thompson oturuyordu ve oralı bile değildi. Kendi kötü oynasa hatta süre bulamasa bile, takımdaşlığı hissetmeye başlaması gerekiyor. Hazır Melli’den bahsetmişken; bu maçta alıştığımız etkinliğine döndüğünü gördük. Double-double yapmayı başardı İtalyan uzun ve hücumda da beklediği pozisyonları yakalamaya başladı. Takımın hücum setlerini ve ne zaman, nerede durması gerektiğini öğrenmeye başlamış. ‘Her yazında da Melli’den bahsediyorsun’ diyecek olursanız; Melli’nin Fenerbahçe Doğuş’un oyun alışkanlıklarını değiştirecek ve geliştirecek yegane oyuncu olduğunu düşünüyorum. Oyuna akıl koyması, pas kabiliyeti, ribaund içgüdüsü, şut tehditi ve birçok uzun oyuncuya nasip olmayan fundamental özellikleri, onu Avrupa’da eşsiz oyunculardan biri yapıyor. Yüksek sürelerde, fazla topla oynayarak formu zirveye ulaşan ve verimi artan bir oyuncu. Top kullandıkça da oyunun diğer kısımlarındaki etkinliği de artıyor. Obradovic’in bu konunun üzerinde durduğu gayet açık. Bu maçta da Fenerbahçe’nin en belirgin zaafı, top kayıplarıydı. En kritik anlarda dahi takım organize olamayabiliyor. ‘Top kimin elinde kalacak ve en son kiminle buluşturulacak’ gibi soruların cevabı hala net değil. Geçtiğimiz sezonlarda da Fenerbahçe’nin yumuşak karnı, bire bir savunmaydı. Tüm pas kanallarını kapatan ve yardım savunmasını zamanında getirmeyi başaran bir takım Fenerbahçe ancak oyun kaosa sürüklendiğinde; maçın ritmini kaybediyor (Anadolu Efes ile oynanan lig maçında da bu durum görüldü). Bu maçta da Milano’nun bire bir üzeri skor üreten birçok oyuncusu vardı. Neredeyse hiç sete sette oyun kurmayan ve asist üzeri basket bulmaya çalışmayan bir takım Milano ancak Goudelock, Micov, Bertans, Theodore gibi müthiş bire bir oynayabilen oyunculara sahip. İsolation doğrularını parkeye yansıttılar ve skorda Fenerbahçe’yi yakalamayı başardılar. Sloukas-Wanamaker ikilisinin uzatmadaki uyumu, Fenerbahçe’ye galibiyeti getirdi. Fenerbahçe Doğuş adına çok kritik bir galibiyet oldu. İki zorlu deplasman geride kaldı ve yeni transferlerin rolleri oturmaya başladı. 2-3 ay içerisinde Fenerbahçe, şampiyonluk apoletini korumaya gayret eden bir takım görüntüsü sergileyecektir. Son bir parantez de Milano’ya açalım. Bu sene çok farklı bir yapıya sahipler ve geçmiş dönemlerdeki gibi dağınık bir görüntüde değiller. İlk iki maçlarında, son iki sezonun Euroleague şampiyonlarına karşı büyük zorluk çıkardılar ve en azından İtalya’da kolay kolay yenilmeyeceklerini kanıtladılar.
BORA BURÇ BİLBAN