Fenerbahçe Beko, Ülker Sports Arena’da konuk ettiği Alba Berlin karşısında zorlandı ama yıkılmadı ve maçı 107-102 kazanmayı başardı.
İlk periyotta, Lauvergne’nin post up hücumlardaki etkinliği, skorda öne çıkılmasının önünü açtı. Özellikle, 24 saniye hücum süresinin sonuna kadar beklenmediğinde, daha kolay skor bulundu. Kısalar ve Williams’ın aldığı ribauntlar sonucu gelen geçiş hücumları, Fenerbahçe’nin ilk periyotta 30 sayı bulmasını sağladı. Sezon başından itibaren bu konudaki düşüncem; takımın hücumda pozisyon sayısını arttırması gerektiği yönündeydi. Alba Berlin gibi 5-10 saniye aralığında doğru şutu bulabilen ve rakibin düzenlerini bozabilen, tehlikeli bir takıma karşı pozisyon sayısını arttırma fikri her ne kadar olağandışı görünse de, kalite farkı bir noktada ortaya çıkacaktır. Bu maç özelinde farklı bir oyun oynanması ve temponun düşürülmesi, yalnızca geçici bir çözüm olmaktan öteye geçmeyecektir. Fenerbahçe’nin şu sıralar kendine bir oyun seçmesi ve bu sistemi oturtmaya çalışması, gelecek adına daha sağlıklı bir tercih olacaktır.
İkinci çeyrekte ise, temposuz yarı saha hücumlarına dönüldüğü anlarda, Fenerbahçe Beko’nun skor bulmakta ne kadar zorlandığını gördük. Bu takımın tempodan ödün vermemesi gerekiyor. Tenisteki tabiriyle ‘basit hatalar’ yapan Fenerbahçe’nin kolay top kayıplarını sınırlandırması şart ancak bunun yolu tempoyu düşürüp, topun Sloukas’ın elinde 20 saniye kaldığı hücumlara dönmek değil. Fenerbahçe Beko’nun dengeyi bulması gerekli. Her hücumu birebirler üzerinden ya da topun herkesin eline değdiği setler üzerinden planlamak, basite kaçmak olacaktır. De Colo hazır olduğunda, onun birebirleri oldukça kıymetli olacaktır ancak Derrick Williams’ın da daha fazla top kullanması gerektiği aşikar. Williams, Nicolo Melli’nin ikamesi değil. Yani, hücumda top kullanmadan ortalığı kasıp kavuran enerjisinin ortaya çıkması pek mümkün değil. Parkede atarak var olması gereken bir oyuncu ve Melli kadar ‘angarya’ işleri yapması fazlasıyla güç. Ziyadesiyle olumsuz bir periyottu Fenerbahçe açısından ve yalnızca 11 sayı bulunabilmesi, savunmadaki zaafların daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkmasına sebep oldu.
Bu noktada bir parantez de boyalı alan savunmasına açmak gerekir. Jan Vesely de sakatlık sebebiyle yokken, boyalı alanda blok tehdidi yaratacak ve çemberi karartacak bir oyuncuya ihtiyaç var. Eğer transfer yapılamıyorsa, o zaman bu sorunu dış adam savunmasıyla bir yere kadar çözmek mümkün. Bu noktada da Leo Westermann’ın katkısı fazlasıyla kritik bir hal alıyor. Kısa savunmasında Fenerbahçe’nin elindeki en etkili silah Fransız oyun kurucu ve hala istenen seviyeye çıkabilmiş değil. En kısa sürede Westermann’ın oynayabilecek düzeye çıkması gerekli zira dış adamların deliciğiyle savunma dengesini bozmasını bir yere kadar engelleyebilecek yegane isim kendisi.
Üçüncü periyotta, hücumdaki durağanlık devam etti ve skor bulamadıkça da savunma gayreti azalmaya başladı. Stimac-Lauvergne ikiliyse parkede fazla statik kaldı Fenerbahçe ve alan paylaşımı neredeyse imkansız bir hal aldı. Melih Mahmutoğlu’nun dış şut katkısı gelmese, Giedraitis önderliğinde Alba Berlin’in akışkan hücumları karşısında oyuna tutunabilmek oldukça güç olacaktı. Ek olarak, Datome’nin yardım savunmasındaki ustalığı ve ribauntlara katkısı da Fenerbahçe’nin geri dönüşünün önemli noktalarından biriydi. Nando De Colo’nun da bu periyotta ağırlığını hissettirmesi, takımını yeniden skorda öne çıkardı.
Son periyotta tercih edilen 4 kısalı sistem, hücumda dış atışlara kalınmasını mecbur kıldı. Bu zamanlarda dahi, dış adam savunması bir hayli yetersiz kaldı. Skoru bir türlü kopacak noktaya getiremedi Fenerbahçe ve bu durum yalnızca taktik ve oyuncu yeterlilikleriyle açıklanamaz. Çok büyük bir güven eksikliği var takımda ve rakip skorda ne zaman geri gelse, bu güvensizliğin negatif belirtileri bir anda ortaya çıkıyor. Şuanda Fenerbahçe adına düzeltilmesi gereken ilk alan hücum ancak rakibi durdurmak adına da bazen takımın kendi temposu yok oluyor. Bu da özgüven eksikliğinin parkede yoğun hissedilmesine sebep oluyor. Maçın son saniyelerinde, Sloukas’ın oyun zekası ve Derrick Williams’ın da enerjisiyle Fenerbahçe Beko, çok zorlandığı maçı uzatmaya götürmesini bildi.
Uzatma periyodunun ilk saniyelerinde Datome’nin 5 faul alarak oyun dışı kalması, hücum planlarının değişmesini beraberinde getirdi. Nando De Colo’nun sazı ele alması ve Kostas Sloukas’ın da oyuna akıl koyması sonucu bu yorucu periyodu Fenerbahçe Beko önde kapatmayı başardı ve çok önemli bir galibiyete imza attı.
Açıkçası, Fenerbahçe Beko’nun zorlanacağı bir maç olacağı belliydi. Alba Berlin, Panathinaikos’u deplasmanda yenmiş, Euroleague lideri Anadolu Efes’e de İstanbul’da ecel terleri döktürmüştü. Bu galibiyetin böylesine güç bir şekilde gelmesi de belki takımın özgüven seviyesini daha da yukarılara çekecektir. Kazanmak bir alışkanlıktır ve Fenerbahçe bu alışkanlığını yitirmişti. Şimdi ise söyleyebileceğim; Euroleague, Fenerbahçe Beko için daha yeni başlıyor.