Reunault geçmişte çoğu takıma motor üreten, Alin Prost ve Fernando Alonso gibi şampiyonlar yetiştiren, köklü bir F1 takımı. 2021 yılında Alpine adını alacak olan Renault, Fransa’nın ilk F1 takımı olmakla birlikte yarışmaya başladığı dönemlerden bugüne çok konuşulan bir takım oldu. Gelin hep beraber Renault F1 takımının köklerine inelim.
16 Temmuz 1977. Bir Silverstone yarışı. Renault, ilk yarışına çıkmaya hazırlanıyordu. Jean-Pierre Jabouille, takımın ilk pilotuydu. O yıllarda Niki Lauda ve James Hunt kapışması vardı. James Hunt, kendi evinde coşkulu halkı selamlarken galibiyeti kazanacağında emindi. Ama birisi bu coşkunun önüne geçmeyi başarmıştı.
Yüzünde bir gülümsemeyle ‘’Bakın, sarı bir çaydanlık’’ diyerek pit duvarındaki arkadaşlarına sesleniyordu efsanevi takım patronu Ken Tyrell, start-finiş düzlüğünden arkasından dumanlar çıkararak geçip giden Renault’yu göstererek. Tyrell, muhtemelen ilk kez gridde yer alan Fransız takımına yakıştırdığı bu samimi benzetmenin esasında Renault’nun Formula 1’e turbo motorları getirmesinden kaynaklandığını ve bu yeni teknolojinin gelecek yıllara damga vuracağını tahmin etmiyordu.
Renault aslında ilk yarışını kendi evinde, Fransa’nın Dijon kentindeki yarışta yapmayı planlamış ancak aracı hazır hale getirememişlerdi. İki hafta gecikmeli de olsa piste çıkan Jean-Pierre Jabouille, aracı sıralama turlarında 21. sıraya yerleştirmiş; fakat yarışın 17. turunda yaşadığı turbo arızasıyla yarış dışı kalmıştı. İlk kez bir Formula 1 yarışında boy gösteren Renault, ironik şekilde kendi teknolojisinin kurbanı olmuş ve yarışı tamamlayamamıştı.
Ne yazık ki aksilikler bununla sınırlı kalmayacaktı. Jabouille; start aldığı Hollanda’da süspansiyon, İtalya’da motor, Amerika’da alternatör arızasıyla yarışı tamamlayamamış; Kanada’da ise sıralama turlarında piste bile çıkamamıştı. Onlar puan, puanlar hatta yarış galibiyetleri istiyordu. Ama biraz daha sabretmeleri gerekiyordu.
16 Temmuz 1977 günü Silverstone’da attığı 16 turla Renault’nun Formula 1 tarihini yazmaya başlayan Jabouille, sarı kitaba yeni sayfalar eklemek için uzun süre beklemek zorunda kaldı. 1978’de start aldığı 14 yarışın 9’unda çeşitli mekanik problemler nedeniyle start dahi göremeyen Jabouille; sabrın tatlı meyvesini ilk kez 2 Ekim 1978’de Watkins Glen’deki Birleşik Devletler Grand Prix’inde tattı ve yarışı dördüncü sırada bitirerek Renault’ya tarihinin ilk puanlarını kazandırdı. Bu onlar için çok önemli bir dönüm noktasıydı. Sıradaki hedef artık yarış galibiyetiydi.
1 Temmuz 1979. Yer, Fransa’nın Dijon kentiydi. Bir hayal gerçek olmuştu. Renault, damalı bayrağı ilk sırada gördüğünde, takımın iki senedir hayalini kurduğu senaryo gerçeğe dönüşmüştü. Bir Fransız pilot Fransa topraklarında, Fransızların ürettiği bir motor ve şasiden oluşan bir araçla, Fransız malı lastik ve benzin kullanarak galibiyete ulaşmıştı. Bu, takımın iki senedir yaşadığı sorunlar göz önüne alındığında tahmin edilemeyecek kadar iyiydi. Fransızlar için La Marseillaise daha önce hiçbir podyum seremonisinde bu kadar coşkulu söylenmemiş, şampanyalar daha önce hiç bu kadar lezzetli olmamıştı. 37 yaşındaki Jabouille, sabrının ve sadakatinin ödülünü, Renault ise Formula 1’de elde ettiği 35 galibiyetin ilkini almıştı.
Jabouille’in Renault’ya kazandırdığı ilk galibiyet, takımın doğru yolda olduğunu kanıtlamış ve kendilerine olan güveni de artırmıştı. Nitekim genç yetenek Alain Prost’un da katılımıyla Renault iyiden iyiye ivme kazanmış; artık Williams, Brabham, McLaren ve Ferrari gibi büyük takımlarla markalar şampiyonluğu için mücadele edebilir hale gelmişti. 1981 ve 1982’deki üçüncülüklerin ardından 1983 senesinde elde edilen ikincilik, yaklaşan şampiyonluğun bir habercisi olarak algılandı. Ancak ne var ki sezon sonunda Prost, Formula 1’e ilk adımını attığı takıma, McLaren’a dönmeyi tercih etti. “Profesör” lakaplı Prost, sezon sonunda şampiyonluğu takım arkadaşı Niki Lauda’ya yalnızca yarım puanla kaybederken Renault sürekli mekanik arızalarla boğuştuğu sezonda markalar klasmanında beşincilikten öteye gidemiyordu.
1985 sezonu, Renault için bir öncekinden farksız değildi. Dayanıklılık problemleri takımın başını ağrıtıyor; Patrick Tambay-Derek Warwick ikilisinin performansı Jabouille’i, Prost’u resmen mumla aratıyordu. Zaten uzun süredir finansal problemlerle boğuşan Renault, beklediği başarının bir türlü gelmemesinden usanarak fabrika takımını Formula 1’den çektiğinde, herkes elbet bir gün geri döneceklerini ve döndüklerinde de tek hedeflerinin kazanmak olacağını biliyordu.
Ayrılık uzun sürdü ancak beklemeye değdi. 2002’de Benetton’u 120 milyon Euro karşılığında satın alarak gride dönen Renault’nun karşısında Jean Todt ve Michael Schumacher’in başını çektiği Ferrari hanedanlığı duruyordu. Fransız takımının misyonu belki de 80’lerdekinden çok daha zordu ancak onların da sonuna kadar güvenebilecekleri takım patronları Flavio Briatore’i vardı.
Potansiyel bulma ve adam yönetiminde eline su dökülmeyen, nevi şahsına münhasır İtalyan’ın ilk icraatı Fernando Alonso’yu takıma kazandırmak oldu. Genç İspanyol Formula 1’deki ilk sezonunda puan alamasa da finişe tek parça ulaştığında şükredilen Minardi ile spot ışıklarını üzerine çekmeyi başarmıştı. Dahası, Briatore’nin güvenini kazanmıştı. Nitekim Briatore’nin ektiği tohumlar, meyvelerini dört senede verdi. Tahtında Michael Schumacher’in oturduğu Ferrari saltanatı yıkılmış, yerine veliaht prens Fernando Alonso oturmuştu. Renault, 1986’da orta sıralarda gezinirken bıraktığı Formula 1’e bir süper güç olarak dönmüş ve üst üste beşer kez şampiyon olan Schumacher ve Ferrari birlikteliğine 2005 yılında ilk sağlam darbeyi vurmuştu.
Sıra ölümcül darbedeydi. Briatore’nin bildiği bir şey varsa o da zirvede tutunmanın zirveye çıkmaktan çok daha zor olacağıydı. Ne var ki attığı sağlıklı tohumlar, Renault’yu bir sene daha zirvede tutmaya yetti ve Renault & Alonso birlikteliği 2006’da iki dünya şampiyonluğu daha kazandı. Schumacher, bu mağlubiyeti beyaz bayrağı sallamanın zamanı geldiğine yorarak emekliliğini ilan edince, 2000-2004 arasındaki dönemi daha önce görülmemiş şekilde domine eden Schumacher ve Ferrari birlikteliği, bir daha indirilmemek üzere tarih raflarındaki yerini aldı.
İki senede elde edilen dört dünya şampiyonluğunun ardından gemiyi ilk terk eden Alonso oldu. 2007 yılında McLaren takımına geçiş yaptı, ancak 1 sene sonra tekrar geri döndü. Renault kampında işler pek de yolunda gitmiyordu. Önce 2007’deki casusluk skandalı, ardından da 2008 Singapur GP’de yaşanan “Crashgate” hadisesi (Takım arkadaşı Nelson Piquet Jr’a bilerek kaza yap denilmesi) takımın itibarına gölge düşürmüştü. Bu kazadan ötürü Briatore, ömür boyu men cezasına çarptırılmıştı. Renault’nun başı, bu olumsuz hadiselerden ciddi şekilde ağrıdı. Sadece 2 sene önce yaşadığı o şaşalı günleri geri getirmeye çalışsalar da uğraşlar çaba vermedi. Hal böyle olunca Renault çareyi ‘kapat-aç’ yönteminde buldu ve 2012’de fabrika takımı olarak gridden çekilme kararı aldı.
2016 yılında tekrar dönüş yapan Renault takımı, sürücü koltuğuna Kevin Magnussen ve Jolyon Palmer’i oturtmuştu. Uzun süre sonra geri dönen Renault için işler pek iyi gitmiyordu. Sezonu 8 puan ile dokuzuncu sırada tamamlayabilmişlerdi.
2017 yılına geldiğimizde Renault, işleri rayına oturtmaya başlamıştı. 57 puan ile altıncı sırada bitirmeyi başaran takım, yavaş yavaş puanlar toplamaya başlamıştı. Magnussen, Haas’a giderken yerine Nico Hulkenberg gelmişti. Yıl sonuna doğru performansında memnun olmadıkları Jolyon Palmer’i gönderip yerine Carlos Sainz Jr. getirdiler.
2018 yılıysa turbo-hibrit çağında Renault için en verimli yıl diyebiliriz. Yine aynı ikiliyle yarışan takım, 122 puanla sezonu 4. sırada tamamlamıştı ve “F1’in B Ligi” olarak adlandırılan orta sıra takımlarının en iyisiydi.
2019 yılına geldiğimizde Sainz, McLaren ile anlaşırken yerine Red Bull Honda’dan Daniel Ricciardo gelmişti. Sezon içerişinde araç problemleriyle boğuşan ve aracı fazla ileri götüremeyen Renault, sezonu 91 puanla beşinci sırada bitirebildi. Sezon sonunda Nico Hulkenberg takımdan ayrılırken yerine yerine Esteban Ocon getirildi.
2020 yılı, pandemi sebebiyle her şeyin aksamasına sebep oldu ve F1 sezonu ancak Temmuz ayında başlayabildi. Halen daha devam eden sezonda Renault adına özlenilen podyum geldi. 2011 Malezya GP’den sonra 2020 Eifel GP’de Daniel Ricciardo, 3. olarak takımın sezondaki ilk podyumu kazandırdı; devamındaysa Imola’da bu sayıyı ikiye yükseltmeyi başardı. Sezon sonunda takımdan ayrılacak ve McLaren’e gidecek olan Ricciardo yerine Renault takımına zirveyi yaşatan efsane pilot Fernando Alonso gelecek. Önümüzdeki senelerde neler olacağını kestirmek zor. Ama Renault’nun tarihe adını altın harfler ile yazdığı su götürmez bir gerçek.
İbrahim Dellalbaşı