Ortaokul ve lise yıllarımdaki en büyük keyiflerimden biri NBA TV izlemekti. Kanalın “I Love This Game!” mottolu kliplerinde ve NBA Action programlarında dikkatimi çeken yeni biri vardı. Steve Francis, estetik crossover hareketleri ve jenerikleri süsleyen smaçlarıyla radarıma girmişti. Francis’i mercek altına alan yapımları kaçırmamaya başlamıştım. Onun 2000’de Elton Brand’le beraber NBA’de “Yılın Çaylağı” ödülünü kazandığını ve efsanevi “2000 Smaç Yarışması’nda” Vince Carter’a kafa tuttuğunu bu sayede öğrendim.
Francis, onunla tanıştığımda All-Star apoletli bir yıldızdı ve ligin en değerli kısalarından biriydi. Göz alıcı oyun stiliyle NBA tutkunlarının favorileri arasındaydı. Michael Jordan’ın son All-Star karşılaşmasında Batı Karması’nda ilk beş başlayan bir oyuncudan söz ediyorum. Francis, 2000’lerin başında böyle bir popülarite taşıyordu. Üstelik 2002 draftıyla beraber NBA arenasına 1. sıradan adım atan Yao Ming de artık Francis’in takım arkadaşıydı. Houston Rockets, Francis ve Ming gibi elit bir ikilinin yanında Cuttino Mobley gibi tecrübeli bir skorere de sahipti. Ne var ki Rockets’ın planları umduğu gibi gitmedi. Francis için Houston perdesi kapanıyordu.
Zirveden Düşüş
Rockets, Ming takviyeli kadrosuna rağmen Batı’da Lakers’ın ve Spurs’un seviyesine bir türlü ulaşamamıştı. Beklentiler gerçekleşmeyince Francis Orlando’nun yolunu tuttu. Aslında Francis için Orlando serüveni fena başlamamıştı. Gününde olduğunda ligin durdurulması en zor gardlarından biriydi fakat bir türlü istikrar yakalayamıyordu. Francis, bu istikrar sorunu yüzünden All-Star mertebesinden uzaklaştı. Bireysel istatistikleri iyi sayılırdı ama Magic günleri düşlediği gibi sihirli geçmiyordu. Francis aradığı çıkışa erişmek için bu sefer rotayı New York’a çevirdi. New York Knicks NBA’in en yüksek reytingli organizasyonlarının başında geliyordu. Francis’in New York’ta kendini göstermesi kariyerinin yeniden yükselişe geçmesini sağlayabilirdi. Gelgelelim, Francis’in New York hayali de arzu edilen sonucu vermedi.
Knicks, Stephon Marbury gibi oyuncu profili Francis’e çok benzeyen bir gardı daha barındırıyordu. Topu sürekli elinde isteyen ve yönetilmesi kolay olmayan bu 2 gardla Knicks’in başarı elde etmesi mümkün değildi. Bu uyumsuzluğa sakatlık sıkıntıları da eklenince Francis New York’ta da kalıcı olamadı.
Evine dönmenin temiz bir sayfa açmak adına iyi olacağına inanıp direksiyonu tekrar Houston’a kırdı. Ne var ki Rockets formasını yeniden giymek de Francis’in düşüşünü durduramadı. Rockets’la yalnızca 10 maç parkeye çıkabilen Francis, önce Memphis Grizzlies’e takas edildi, ardından Grizzlies onu hiçbir resmi maçta oynatmayarak gözden çıkardı. Boşta kalan Francis’e başka hiçbir NBA takımı talip olmadı. Böylece henüz 31 yaşındayken Francis’in NBA kariyeri resmen sona erdi. 2010’daki Çin denemesi de hüsranla bitti. Basketbol, Francis için artık mazide kalmıştı.
Alkol, Anksiyete ve Depresyonla Mücadele Günleri
Steve Francis anılarını anlattığı “The Players’ Tribune” sitesindeki köşesinde profesyonel basketbolu bıraktıktan sonra yaşadığı anksiyete, alkol ve depresyon sorunlarını da paylaştı. Francis’in Washington’da geçirdiği zorlu çocukluk dönemi, onu basketbola yönlendiriyor. Uyuşturucu çetelerinin cirit attığı, şiddetin hüküm sürdüğü kaotik bir ortamda yaşayan Francis, bu karanlıktan kurtulmak için basketbola tutunuyor. Aynı yazıda Francis’in anksiyete ve depresyonla mücadele ederken alkole sığındığını da öğreniyoruz. Yine o satırlarda henüz 18 yaşında annesini yitiren genç bir adamın acısına da ortak oluyoruz.
Francis’i potansiyeli ölçüsünde bir kariyeri olmadığı için eleştirmek elbette mümkün. Fakat bunca bastırılan duygunun, travmanın ve zorluğun arkasından daha görkemli ve istikrarlı bir NBA kariyeri inşa etmek kolay mıydı? Belki mümkündü ama asla kolay değildi. Hem Francis NBA’de azımsanamayacak bir etki bıraktı. Modern NBA’deki atletik ve skorer kısaların öncülerinden biri de oydu. Francis şu sıralar fırsat buldukça genç basketbolcu adaylarıyla deneyimlerini paylaşıyor ve müzikle ilgileniyor. Daha huzurlu ve sakin bir hayat sürdürüyor. Geçmişinin ağır yüklerini üzerinden attı ve bence en doğrusunu yaptı.