Son Periyot

Basitleştirilen Rekortmen: James Harden

İnsan olarak yapımızda bulunan mayalardan biri de kendi savunduğumuz doğrular dışında gelişen şeyleri, bazen görmezden gelmek, kötülemek istiyoruz. Çünkü bu, inandığımız ya da istediğimiz şeylerin gerçekleşmesini engelliyor. Yani birilerine veya bir şeylere tabiri caiz ise, senin yoğurdun ekşi demeyi çok seviyoruz. Bu konuların da başında son zamanlarda, özellikle ülkemizde NBA denilince tartışılan şey, Harden ve performansı geliyor. Daha komplike, daha büyük oyuncu olacağı kesin gözüyle bakılan Giannis’i ve underdog muhabbetini seven herkesin, Pacers döneminden krala kafa tutmasıyla hayatımıza giren PG’yi sevmemesi imkansız. Bunların bu sezon yaptıkları da inanılmaz şeyler ve MVP olacak seviyede bu tartışılmaz. Ama asıl epik şeyin Harden olduğunu görmemizi engelleyebiliyor bu sevgilerimiz.

James Harden’ın yüzdesi, faul durumları ve sakatlık sonrası takımındaki kimsenin adam akıllı top kullanmayışı onu çokça ön plana çıkarıyor ve eleştirilmesini sağlıyor. Bir oyuncuyu kötü attığında eleştirebilirsin. Bundan daha normal bir durum yok. Ama bunu genele yaymak aslında ona haksızlık edilmesinin bir numaralı sebebi. Kendi çocukluğumda en net hatırladığım epik olay, Kobe Bryant’ın 2005-2006 sezonunda, kimse yokken o takımı playoff’a sokması ve bunları inanılmaz maçlar çıkararak, inanılmaz sayı serileri ile yapışıdır. Hatırlayacağınız şekilde şöyle söyleyebilirim ki, NBA yönetiminin, saçmalar saçması kararı ile MVP’liği Kobe yerine Nash’e verdiği sezonu diyorum. Aslında Harden’ın da bu 30 maçlık süreçte yaptığı şey, bunun gibi inanılmazdır. Çünkü kendisinden sonra takımın en önemli iki parçası, Capela ve Paul, bu maçların bir çoğunda görev almadı. Bu iki performansın dönemsel farklara rağmen aslında ne kadar yakın olduğunu değerlendirelim.


Şimdi başvuracağım istatistikler için, “istatistikler mini etek gibidir, bunlardan önemli şeyler var” gibi algılar bence doğru olmaz. İzlediğim dönemler olduğundan ötürü aslında bu istatistiklerin çok da mini etek tanımlamasına uymadığını, adaletli bir karşılaştırma olacağını izleyenler de onaylayacaktır.

İlk olarak Harden’ın göze batan şeylerinin başında çok fazla top kullanması geliyor. Kendisi bu sezon maç başına 24.5 top kullanmış ve bunlarda yaklaşık 11 isabet buluyor(%44). Yüzde olarak ortalama seviyelerde seyrediyor. Kobe ise o epik sezonunda maç başına 27.2 top kullanıp bunların 12.2’sini sayıya çevirmiş(%45). O dönemden bu döneme maç başına ortalama 10 hücum oluyor ve ona rağmen Harden daha az top kullanıyormuş. Yani genelin tabiriyle “aldığı her topu atıyor” u o dönem Kobe de yaptı ki yapsın abi. Smush Parker’ları, Truiaf’ları, Vujacicleri, Kwame’leri playoffa taşımak öyle kolay olmuyor. Atacaksın. Harden da, takım içinde sakatlıkların ve formsuzlukların etkisiyle daralan rotasyonu düşünürsek, çok da farklı şeyler yapmıyor. Bu şartlara rağmen kazanıyor.

Atladığımız noktaların devamında da bu geliyor. Beklenene göre inanılmaz kötü başlayan Rockets’ı bu performansının etkisiyle buralara soktu. Adam genel olarak kazanan oldu bu süreçte. Boş beleş oynamadı bu maçları. Sadece istatistik maçları değildi bunlar. Ha istatistik için de küçük küçük şeyler yaptı ama böyle bir seri de bunlarsız sürdürülemezdi. Devam edelim incelemeye. İkinci eleştirildiği konu faul atışı. Kobe o dönem maç başına 10.2 serbest atış kullanmış. O sezonki Kobe düdüklerine de laf edebilirsiniz bunu da mantıklı karşılarım lakin, Kobe örneğinden başlamamın temel sebeplerinden biri de bu serbest atış muhabbetidir. 2000 sonrası dönemde, böyle hayvanımsı sezon geçiren, rekorlara dayanan herkese, bu konuda NBA’in bir ayrıcalık tanıdığı da söylenir. Buna Kobe, LeBron, Harden vb. dahil edilebilir. Ben bunların biraz olduğunu, ancak bu adamların faul almayı bildiğinde daha çok inananlardanım. Harden’ın ise şu an maç başına attığı serbest atış 11.6. Temponun arttığı, temasın azaldığı ve bunun paralelinde, o döneme göre düdüklerin de bütün herkes için daha çok çalındığı şu anki basketbolda, zamanının Kobe’si ile aynı seviyelerde diyebiliriz şartları optimize edersek.

Ha şunu da söylemeliyim ki, Harden kadar faulü, seyir zevkini katlederek alan da çok çok az insan vardır. Bir diğer konu üçlük yüzdesi ki bu dönemsel anlamda çok farklı olduğu için, oyun çok fazla üçlüğe döndüğü için, 2005-2006 sezonu ile kıyaslayamam. Bunun için kendi yorumumu katabilirim. %35.4 iyi bir yüzde değil. Ama öyle kötü de bir yüzde değil. Yani bu yaptığı şeylerin yanında tolore edilebilecek bir şey bana kalırsa.


Kobe Bryant kıyasını yaptığım için “onlar aynı seviye mi, Kobe Harden’ın fersah fersah önünde” gibi yorumlar için söylüyorum; sadece sezon kıyaslaması yaptım ve geriye dönüp baktığınızda, şartların ve durumların çok da farklı olmadığını göreceksiniz. Asla bir şeyi, bir şeyle kıyaslamayı seven bir insan olmadım. Bence her şey kendi şartlarında, kendi döneminde özeldir, lakin Harden’a o kadar çok eleştiri ve boş eleştiri geliyordu ki, kendim izlediğim, benim gözümde hala en mutheşem sezon performansı olan 2005-2006 Kobe Bryant performansı üzerinden, Harden’ın nasıl inanılmaz bir iş yaptığını insanlara göstermek istedim. Çünkü en çok ilgi çeken şeylerin başlarında sıralamak ya da herhangi bir şeyleri karşılaştırmak gelir ve bu sayede buna dikkat çekmek istedim.


Harden hakkında açıkladığım şeylerin yanında eklemek istiyorum ki, oynadığı şeyin estetikliği hemen hemen hiç yok bana kalırsa. İzlerken seyir zevki vermemesi, aldığı faulleri alış şekli, yapmaya çalıştığı şeylerin hiçbiri göze hoş gelmiyor olabilir. Benim de bazı şeyler için çok da geldiği söylenemez lakin, sevmeseniz de bu yaptıklarına saygı duyma hususu her basketbol sever için kabullenilmesi gereken bir husustur.

Exit mobile version