Pat Riley’nin dünya basketboluna kazandırdığı en önemli isimlerden biri diyerek yazıma başlasam yanılmış olmam sanırım. Erik Spoelstra, yeri geldiğinde çok eleştirdiğimiz, yeri geldiğinde çok övdüğümüz, daha 42 yaşındayken tarihin koçları tartışmasına dahil olabilen bir isim. Wade-Lebron-Bosh üçlüsüyle kazandığı iki şampiyonluk, “big-three” dağıldıktan sonra takımından hala en üst seviyede verim almayı başarabilmesi ve özellikle son iki senede Miami Heat’e oynatmaya başladığı basketbol, takdire şayan bir seviyede.
Takım üzerindeki otoritesi ve oyuncularla arasındaki iletişim 2012-2014 Miami Heat’ini yönetirken çok tartışıldı, spesifik bir örnek verecek olursam 2012 senesi konferans yarı finali Indiana’ya karşı oynanan 3. maçta Wade ile tartışmaya giren Spoelstra, oyuncunun kendi üzerine yürümesine ve gözlerinin içine dik dik bakmasına hiç bir reaksiyon veremeyerek çok eleştirilmişti. Ancak, son yıllarda bu konularda da kendini geliştirdiğini görmüş olduk. Jimmy Butler gibi bir oyuncuyla şu ana kadar çok iyi bir uyum yakalayan koç, bunu oyuncuya istediği alanı vererek ama takım üzerindeki hakimiyetin her zaman kendinde olduğunu fark ettirerek sağlıyor. Bu yazıda yapacağım puanlamada son dört senesinde gösterdiği ivmeli değişimi göz önünde bulunduracağım. Şimdi gelelim kendisinin göze çarpan özelliklerine.
1 – Oyuncu keşfi ve gelişim süreçleri (+)
Bu özelliğini 2009-2012 senesi arasında belli etmeye başlayan koç Spo, bu işin üstadı olduğunu ise son 3 senesinde kanıtladı. 2018 senesinde 6. sıradan play-off yapan takımda bırakın süperstarı, star denilebilecek bir oyuncu yoktu.
- Justice Winslow 10.sıra draftı
- Hassan Whiteside 33.sıra draftı
- Josh Richardson 40.sıra draftı
- Bam Adebayo 14.sıra draftı
- Derrick Jones Jr Undrafted
- Duncan Robinson Undrafted
- Rodney McGruder Undrafted
- Tyler Johnson Undrafted
Hassan Whiteside ve Rodney McGruder dışındaki oyuncuların şu anda nerelerde olduğunu biliyoruz. Bu başarı, oyuncuların sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkartabilen ve gelişimlerini en üst seviyede devam ettirebilmelerini mümkün kılan Erik Spoelstra’nı hanesine yazılır.
2 – Hücum maç, savunma şampiyonluk getirir. (+)
Bu söz, her ne kadar amerikan futbolu koçu Bear Bryant’a ait bir söz olsa da Erik Spoelstra için biçilmiş kaftan. Zaman zaman oynattığı oyun sıkıcı ve durağan gibi gözükse de, Miami Heat’in ulaştığı şampiyonluklarda da takım savunmasının ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Mantalitesi, “rakibi tutabileceğin en az sayıda tut, ondan sonra rakibinden bir sayı fazla atsan yeter” yaklaşımında olan koç, bu öğretiyi akıl hocası Pat Riley’nin yanında yıllarca çalışarak kazandı ve belki de öğrenebileceği en önemli şeyi öğrendi.
Elinde nasıl bir oyuncu kadrosu olursa olsun; bir takıma, takım savunması yapmayı öğretebilirsen, takım halinde hareket etmenin temellerini aşılayabilirsen, o takımdan istediğin verimi de mücadeleyi de alırsın. İşte bu doğrultuda da son üç senede başardıklarını rahatlıkla bu konuyla bağdaştırabiliriz.
3 – Yavaş oynattığı oyun, rakiplerine göre daha az top kullanma (-)
Direkt olarak olumsuz bir özellik olmasa da takımın hızını kestiği ve tempoyu düşürdüğü için benim tarafımdan eksi olarak nitelendirilecek özellik. Bunu açmadan önce isterseniz ilk olarak “Pace” kavramından bahsedeyim. Pace’in kısa tanımı bir maç içerisinde girdiğiniz pozisyon miktarı. Yani pace’iniz ne kadar düşükse süreyi o kadar fazla kullanıp, oturmuş set hücumuna yöneliyorsunuz gibi de düşünebilirsiniz. Bu kötü bir istatistik mi peki, tartışılır. Ancak bana göre seyir zevkini düşürdüğü ve takımdaki şutörleri hücumdan uzaklaştırdığı için NBA basketbolu çerçevesinde çok da iyi bir istatistik olduğunu düşünmüyorum.
Genel hatlarıyla özetlemeye çalıştığım Koç Spo bakalım benden hangi konularda kesik yedi…
Erik Spoelstra
Ofans gücü 8
Defans gücü 10
Set kalitesi 8
İletişim becerisi 8
Takım otoritesi 7 (Eskiden 4-5 bandındaydı)
Tecrübe seviyesi 9
Genel Puanı 8.6