İnsanoğlu, talep eden ve talep ettiği oranda arz gören bir varlıktır. Bu arz-talep ilişkisi dengesinin geçen zaman, değişen olgular bazında değişimi dipten zirveyi öngörebildiği gibi, zirveden dibi de içerebilir. Yazının birine odaklanacağı muhakkak.
Fransız yazar Jacques Ellul, insan ruhunun ölçüsüzce öğütüldüğü yerdeki gerçek meseleleri inceler. Bireyin tüketme ve bir başkası tarafından tüketilme formundaki dinamiklere ilişkin fikirlerini beyan ederken, değişen zamanın ve ruhunun içerisindekilerle birlikte değiştiğini vurgular.
Bir yandan eksiği vardır; ancak diğer tüm yanlardan haklıdır.
İktisat Bilimi’nde “J Eğrisi” adında bir grafik vardır. İlk aşamada dipten zirveye çıkışı gösteren bu eğri, doyumu ifade eden tepe noktasına ulaşılmasının ardından ise geçerli olan tek şey inişe geçmektir. Hızlıca, umarsızca.
Yaşanan gelgitlerin, performans değişimlerinin, formun ve formsuzluğun her iki ucunun da en baskın şekilde ortaya konduğu hayat mecralarından biri olan sporun ve onun dünya üzerinde belki de en tekel biçimde üst düzey oynanan arenasının süreç içerisinde tabi olduğu da bundan başka bir şey olmayacaktır.
Süreç içerisinde dipten zirveye çıkış hikayelerini meydana getiren Amerika’nın basketbolu, zirveden dibe inişlere de pekala tanıklık ettirecektir. Yazı bünyesinde ise dibi ele alacağız. Bir zamanların gözdelerinin değişen zamanın ruhu kapsamındaki hallerine dokunacağız. Bitti diye üzülmeyip yaşandı diye sevinecek miyiz, bilmiyoruz; ama bol drama aksedeceğimiz kesin.
1-) J.R. Smith
Kariyer satır başlarına ya da sezon bazındaki istatistiklerine değinmenin oldukça yersiz olduğu örnek bazında, bir karakter olarak organizasyona getirdiği faktör, şüphesiz tüm zamanların en unutulmayan oyuncuları arasına soktu. Alışılmışın dışında olan bir takım olay ya da olgularda yer alması, sayılabilecek nice sıfatın yanında kendisini sadece “J.R. Smith” şeklinde anımsamak mevcut senaryodaki en iyimser tabloyu dile getirecektir.
Smaç yarışmalarından, Splitter posterine, tavuk suyu çorbasından, saç baş yolduran hallerine dek organizasyondan bir J.R. Smith geldi ve geçiyor. Bir zamanların deli oğlanını NBA’de artık kimse istemiyor.
2-) John Wall
Bir yazıda, yazarın kendi başından geçenleri, anılarını aksetmesi okurla bir bağ kurması ve mevcut samimiyeti artırması adına oldukça belirleyici durumdadır. Okurun olası “kendinden birini” yazı içerisinde görmesi, sürecin her iki taraf açısından da mutlulukla sona ermesine zemin hazırlayacaktır.
Bu paralelde bahsetmek gerektiğinde; yıllar evvelinde izlenen bir NBA TV programında rastlandığı üzere, kendisi yazar nezdinde Iverson’ın prime-time’ının sona ermesine ramak kaldığı yıllarda NBA’ye adım atan adam olarak tanımlandı.
Program kapsamında organizasyondaki oyunculara “Ligdeki en hızlı oyuncu kim?” soruları sorulduğunda genel kanı olan Iverson haricinde tek tük cevapların öznesi konumundaki isim bu delikanlıydı. Hızlıydı, gençti, gelecek, geleceğini vaat ediyordu.
Nitekim geldi. Lige adım attığından bu yana parkenin en hızlı adamı oldu. Bir tane All-Star Smaç Yarışması kazandı. Penetreler etti, fena olmayacak yüzde ile sayılar attı. Ancak olmayan bir şey vardı bu delikanlıda. Esas olarak bunun aranıp ortaya çıkarılması gerekiyordu. Lafı dolandırmaya gerek olmadan sözün özü, süreç bu çocuğun biraz karakterden yoksun olduğunu söyleyecekti.
Günümüz itibariyle epey sorunlu bir profil çizen Washington Wizards’ın Keyser Söze’si konumundaki John Wall, olası ayrılıktaki olağan şüpheli. Sorun şu ki, kontratının yükü, olası diz problemleri ve problemli kişiliği çıktıları neticesinde dünyanın belki de hala en hızlı basketbolcusunu dünyanın en hızlı liginde isteyen hiç kimse yok.
3-) Dwight Howard
“Superman is in the building”
Ya da günümüzdeki sürümü ile
“Superman was in the building”
Hido, Rashard Lewis, Jameer Nelson, Pietrus, Redick’li Magic’in Lakers ve organizyondaki diğer takımlara ligin en büyüğü olma yolunda epey kafa tuttuğu dönemlerin kıymetlisiydi.
Ligin o döneme dek gördüğü en atletik pivotlardan biri, Magic’in içeri-dışarı, dışarı-içeri oyununun mihenk taşıydı.
Yaptığı espriler komik, insanları güldürme çabaları yerindeydi.
“-di’li” geçmiş zamanda kalanlarda bugün köşesinin üyelerinden biri olan Howard, değişen, dönüşüm geçiren basketbol düzenine hem karakteri hem de oyunuyla uyum sağlayamayanlar biri oldu.
“Du”.
4-) Carmelo Anthony
NBA üzerinde Carmelo’nun kariyeri bittiğinde “Hall of Fame(Şöhretler Müzesi)”e gireceğini sorsak yüzde 60-70’in belki de daha üstünde bir yüzdenin katılımıyla onay yanıtı çıkacaktır.
Carmelo’yu günümüzde NBA’deki bir takımın kadrosunda isteyip istemeyeceğine yöneliik bir anket yapılsa, bu oranda yüzde 10-20’lerden fazla olmayacaktır.
Daha fazla sözümüz yok.
5-) Kenneth Faried
2010’lu yılların başı bu adam için saf rüya hüviyetinde oldu. 2011 NBA Draft’ında 22.sıradan Denver Nuggets tarafından seçilen Faried’in lige fırtına gibi başlayıp “Manimal” lakabını kazanması uzun sürmeyecekti. Andersen, Gallinari, Ty Lawson, Nene’li kadrosuyla Iverson ve Anthony geleneğinin bir devamı niteliğinde NBA’nin “ürkülen” takımlarından birinin gelecek anahtarını taşıyacak oyuncusu sıfatıyla oynarken üzerine 2014 Dünya Basketbol Şampiyonası geldi.
İspanya’da düzenlenen şampiyonanın birincisi halihazırda aşikar iken, turnuvanın bir başka kazananı varsa bu Amerikan atletizminin son ürününden başkası değildi. Çılgın smaçlar, harikulade bloklar, amansız bir hırs, rakip farketmeksizin aynı oranda mücadele.
Listede takımların gözünden düşmesindeki suçu birine atmazamanı geldi de geçiyorken, bir suçlunun bulunmadığı gerçeği yazının 1.000 vuruşa ilerlemesine zemin hazırlıyor.
Edebiyat tarihimizin unutulmaz romanının nezdinde, “Uyum Sağlayamayanlar” ve Faried’in bu topluluktaki rolü şeklinde bir NBA makalesine denk gelmeniz bizce anormal olmayacaktır.
Bonus: LeBron James
Listede yer alan diğer isimlerden oldukça farklı bir profille yazının en dibinde yer alan adam olarak ifade edebileceğimiz Kral, oldukça marjinal nedenlerden ötürü takımların, daha ziyade takımdaki oyuncuların birlikte oynamak istemeyeceği basketbolculardan biri durumunda.
Magazin nezdindeki unsuru, NBA tarihinin en üstündeki yeri, parkede bir top varsa onun yegane hakimi olması, diğerlerinin performanslarını bilinçsizce küçük göstermesi ve birkaç madde daha.
Tanrı’nın dahi dünyadaki herkes tarafından sevilmediği birortamda LeBron James’in şansı ne kadar olabilir ki?A