İsmini 9 kez daha tekrarladığınızda Murat Murathanoğlu’nun sesi eşliğinde o an yeniden hatrınızda canlanıyor. Yıldönümünde unutulmaz günü anıyoruz.
11 Eylül’ün dünya tarihindeki önemi, dünyanın Asya ile Avrupa’yı bağlayan noktasına geldiğinde daha farklı bir anlam buluyor.
2001 hüznün, acının, nefretin sembolü olarak vuku bulan 11 Eylül günü, 2010 yılına geldiğinde mutluluğu, coşkuyu, heyecanı ve türevlerini ifade etmeye başladı bu coğrafyada.
Türkiye’de düzenlenen 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Yarı Finali’nde karşılaşacak ev sahibi Türkiye ile basketbol sporunun dünya üzerindeki öncü ekollerinden Yugoslav ekolünün temsilcisi Sırbistan, maç öncesinde farklı hikayeler ortaya koyuyordu.
Siftah?
Maç; ringin kırmızı ve mavi köşelerindeki iki boksörün uluslararası rekabetteki ilk karşılaşması olmayacaktır.
9 Eylül 2001 tarihinde Avrupa Basketbol Şampiyonası finalinde karşı karşıya gelen Türkiye ile ekol Yugoslavya, yıllar sonra tekrarlanacak mücadelenin ilk örneğini sergileyeceklerdi.
Başta Athena, Tarkan olmak üzere şarkılar, türküler, reklamlarla tüm Türkiye’yi ortak bir çatıda toplayarak geçirdiğimiz Avrupa Basketbol Şampiyonası finaline yükselen kırmızı boksöre yönelik tek beklenti turnuvanın başında beri malumunuzdu.
İlk günler ve turlarda hayal olarak görünen beklentilerin, gerçeğe dönüştüğü noktada Haydarpaşa Garı’nda karpuzlarla gündemimizdeki en önemli konu olmaya devam eden durum neticesinde beklentiler “pek de” karşılığını bulmadı. Ama bu topraklar elindeki ile yetinmenin ve şükretmenin bir muadili olarak coştu, koştu, uçtu.
2000 Galatasaray UEFA Kupası/Süper Kupa, 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası İkinciliği, 2002 Dünya Kupası Üçüncülüğü derken Türkiye sporunun zirve günlerinin yaşandığının sinyali gümbür gümbür veriliyordu.
Timeout
Ardarda gelen başarılar kapsamında, ülke sporuna yönelik beklentiler skalasının oldukça yükseldiği yıllarda Türkiye yine elindeki ile olan ile yetinmeye devam etmek zorunda kalacaktı.
Başarısız turnuvalar, dünya spor tarihine geçen “kara lekeler” Türkiye sporunun yükselme eğilimime ket vururken, Athena’nın, Tarkan’ın okul zillerinde ancak yer almasını içerecekti.
2008 yılında Dünya Avrupa Futbol Şampiyonası’nda “burun farkı” ritüelini turnuva geneline yayan, şampiyona finalinde yer almayı da aynı ironi eşliğinde burun farkı kaçıran Türkiye için son umut Türkiye’de düzenlenecek 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’dır.
Uluslararasındaki organizasyonların dünya ile bütünleştiği her platformda otomatik olarak zirve noktasında devreye giren ABD, şampiyonanın da mutlak favorisi olarak Türkiye topraklarına adım atıyordu. (Dipnot: Bu topraklar Kevin Durant’ı İstanbul, Kartal’da kaybedecek, muhabir-spiker İsmail Şenol’un ilgili efsane tweet’i paylaşmasına izin verecektir)
11 Eylül
Şair demiş; “Bazen küçük bir an için bir ömür bile verilir”. 2001’de dünyanın öbür ucunda, gelecek yılları etkileyecek şekilde bir faciaydı. 9 yıl sonrasında diğer bir ucunda ise “anı” etkileyecek, üzerinden geçen 8 yılda hiçbir noktasını aklından çıkarmayan insanları içerecekti.
İlk çeyrek; 17-20: Kötü başlamadık, taraftarın sesinin daha çok çıkması lazım.
İkinci çeyrek; 35-42: Bu Yugoslavlar işi hep baştan sıkı tutarlar zaten. İkinci yarıda toparlarız.
Üçüncü çeyrek; 60-63: Geliyoruz!
Dördüncü çeyrek; Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeri.
Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan İsmet ağabeye selam çaktığımız, bizlere 12 kere Kerem Tunçeri diyen Murat Murathanoğlu’nu sevgi ile andığımız ve de bize o anları yaşatan 12 Dev Adam’a mutlulukla baktığımız anda, “Hu ha dev adam, on iki de adam, hu ha dev adam hey hey hehey…”