Az önce Tamer Oyguç’un kişisel Facebook hesabından paylaştığı iletiyi görünce hemen kendisine bir mesaj atıp sitemizde yayınlamak için izin aldım. 19 yıl önce bugün bize Efes Pilsen ile bize yaşattıkları büyük sevinç ve gururu hem hatırlamış hem de emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür etmiş olalım. İşte Tamer Oyguç’un mesajı :
Bir kupa ve üzerinden geçen 19 yıl, hem güzel hem kötü, güzel olması ilk olması nedeniyle bugün bile hafızalarda yer etmesi; kötü olanı ise 19 yıldır Türkiye’ye başka bir Avrupa kupasının daha gelmemesi…
Türkiye Basketbol Ligi şu anda Avrupa’nın en iyi liglerinden birisi, dünyanın sayılı koçları burada; ee o zaman hata nerede?
Türk Takımları Neden Avrupa’da Başarılı Olamıyor
19 yıl öncesine geri dönüp biraz hafızaları zorlayalım. Efes Pilsen’in kupayı kazandığı yıl enteresan bir yıldı. Kendi ülkelerinde şampiyonluğa oynayan Team System Bologna Stefanel gibi kuvvetli takımların çoğu o sene Koraç Kupası oynuyordu ve bugünkü gibi Avrupa’nın en iyi oyuncularını da NBA almamıştı üstüne üstlük; yabancı oyuncu sayısı 2, sahaya çıkan oyuncu toplamı da 10 idi. Yani günümüz kadrolarından iki eksik. Bu takımın ben ve Murat Evliyaoğlu haricinde 6 oyuncusu altyapıdan yetişmişti ve yabancılar da dahil olmak üzere maçların genelini 6-7 kişi tamamlardık. Tempo aynı tempoydu, Salı yola çıkılır Perşembe dönülür, deplasman varsa Cuma gene yol Cumartesi eve dönüş. Pazar Pazartesi evinde yatarsın Salı kendi saha maçın olsa bile gece kampta alırsın soluğu, yani bugün ile fark yok…
Bugün ile tek fark o zamanlar şimdiki gibi yabancı çöplüğü değildi Türkiye; takımda hiyerarşi, oyuncular arasında kardeşlik duygusu vardı. Ne yapılacaksa takım halinde yapılırdı, maç sonunda eğlence ise tüm takım yabancılar dahil hatta veliler bile eğlencemize eşlik ederlerdi. O yoğun tempoda o yorgunluğun içerisinde eğlenecek bir şey mutlaka çıkardı. Peter Naumoski’nin cimriliklerinden kitap çıkarır, benim saçma iddialarımın tartışmalarını bir seyahat sürdürürdük. Benim attıklarımı Evliya ve Ufuk ıspatlamaya çalışırdı, oturup diğerlerinin de açıklarını arardık.
Uzun bir yazı olacak ama bir anı da paylaşmak isterim, hem de sevgili Conrad Mc Rea’yi anmak için. Havaalanlarında en eğlenceli olay pasaport çalmaktı, bir gün Conrad pasaportunu bir kafede unutmuş Evliya ile ben de araklamıştık pasaportu; bizimki uyanmış deli gibi aranıyor ama pasaport yok, biz de ikimiz saklandığımız yerde pasaportu karıştırırken baktık ki bunun göbek adı Sebastian, filmlerden bildiğimiz kadarı ile bu isim genelde uşak adı; ondan sonra rahmetli kardeşim için kötü günlerin başlangıcı oldu su getir Sebastian, havlumu tut Sebastian, ayakkabılarımı çöz Sebastian, hayatına kahretti bileydik sonunu yapar mıydık hiç, ama inanır mısınız o Conrad benim ayakkabılarımı bile çözüp, duşta bekleyip havlumu tutmuşluğu vardır.
Neden yazdım bunu her başarının bir mutfağı vardır burası da bizim mutfağımızdı sahadaki mücadeleden önce yaşamın buraları önemliydi.
Daha fazla uzatmadan;bugün yararlı mı zararlımı karar veremediğim adı üstünde Türk Milli takımında yabancı oyuncu oynuyor. Onlar milli duyguyu ay yıldız için oynamanın ne olduğunu nereden bilecekler, yurtdışındaki Türklerin maçtan önce bizim için oynayın şu patronuma komşuma laf sokacam demelerinden ne anlayacaklar. Hep şunu savunuyorum 1-2 sene kontrat yapılan oyuncular önce cüzdanlarına sonra da kişisel kariyerlerine bakıyorlar oynadıkları takımın kupa alması gene kendi kariyerleri için önemli ama olmasa ne olur bir sonraki sene gene bol sıfırlı rakamlara imza atarlar. Oysa Türk oyuncular için olay tam tersi onlar formanın kulübün aşkına ter döküyorlar, bugün Cedi, Furkan, Okben, Emircan, İvkoviç gibi; Berk, Kenan, Obradoviç gibi kariyerli koçların elinde olmasalardı, geçmişteki Aydın Örs, Pano Natof ikilisi gibi hangi cesaretli insanların takımında yer bulacaklardı. Bugün gene çarpıcı bir örnek tam da dediğimi ispatlar nitelikte, yere göğe sığdıramadığımız Arroyo 3 ay parasını alamadığı için kaç tane maça çıkmadı ve sonunda çekip gitti paraya ihtiyacı mı vardı? Hayır tabii ki, GS onun için önemli değil ki o aldığı yeşil banknotlara bakıyor, ama aynı takımdaki Türk oyuncular ayakta alkışlanacak şekilde onurları ve şerefleri için mücadele ediyorlar her şeye rağmen derbi kazanıyorlar.
Son olarak yabancı oyuncular basketbol için tabii ki gerekli çünkü sahadaki mücadele bir “show bussines” görsellik çok önemli ancak yabancı hayranlığımız yüzünden her yıl hem ülkenin milli serveti yurtdışına gidiyor, hem de altyapılardan belki buraları hak eden yüzlerce genç sırf bu yabancı sempatizanlığından basketbola erken veda ediyor veya alt liglerde ancak yer bulabiliyor. Fakat unutmamalıyız ki geçmişte bu kadar yabancı oyuncu yokken de bu ülke kupa kazanmıştı hem de Avrupa’nın en iyi oyuncularının olduğu takımlara karşı…
Tamer Oyguç