Basketbolu bırakmasının üstünden 20 yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen “NBA’in hiç kimseyle kıyaslanamaz, kıyaslanması teklif dahi edilemez” bir noktasında hala Michael Jordan ama bu her zaman böyle değildi. 6 kez NBA Finali’ne çıkan ve her seferinde bu serüveni yüzükle taçlandıran Michael Jordan’ın da yenilmez olmadığı bir dönem vardı kariyerinde ve kariyerinin bu noktasında hep aynı engele tosladı boynuzlarıyla G.O.A.T., Detroit Pistons’un Yaramaz Çocukları: Bad Boys!
The G.O.A.T vs Bad Boys!
“Hand-Checking Rules”un falan olmadığı dönemlerdi. Oyun henüz çemberden bu kadar uzaklaşmamışken, orta mesafe şut ve penetreye dayalıyken, çok daha fiziksel ve zihinsel oynanıyorken tek kişinin geçebileceği bir köprüde rastladılar birbirlerine. Ve biri diğerini yıkana kadar da saldırmaya devam etti iki taraf da.
1988 yılı benim doğum seneme ek olarak, Michael Jordan ligi tek başına sürklase ettiği ve saymakla yorulacağım kadar bireysel ödül aldığı bir seneydi: Normal sezon MVP’si, Yılın Savunmacısı, All-Star MVP’si, Ligin Sayı Kralı, Ligin Top Çalma Kralı, Smaç Yarışması Şampiyonu. Playofflara da çok iyi giren Chicago Bulls’ta Konferans Yarı Finali’nde rakip Isiah Thomas’tı. Pistons seriyi 4-1 ile geçerken herkes Bad Boys’un uyguladığı ‘Jordan Rules’ stratejisini konuşuyorlardı. Tamamen fiziksel ve zihinsel olarak MJ’i yıldırmaya dayanan, çok sert bu savunma bir önceki seride 34.0 sayı ortalama ile oynayan Jordan’ı 27.4 sayı ortalamada tuttu. Detroit Pistons, 1988 NBA Finalini Lakers’a karşı 4-3 ile kaybetti.
1989 yılında senaryo sadece birazcık değişti, iki takım Konferans Finali’nde karşılaştırlar ve Bad Boys 4-2 ile rakibini geçmeyi başardı. Finale çıkan Pistons sezon finişini de efsane bir şekilde yaptı: Magic Johnson’lı, Kareem’li Lakers’ı 4-0 ile süpürdüler!
Üst üste erken kapatılan sezonlar Bulls Franchise’ında bir takım değişikliklerin olması gerektiğini söylüyordu. Tek başına Michael Jordan yeterli olmamıştı Bulls’a. Bir efsaneye daha ihtiyaçları vardı rakiplerini bozguna uğratabilmek için: Phil Jackson. Jackson göreve geldiğinde asistan koçu Tex Winter ile ilk yaptıkları şey Bad Boys’un ‘Jordan Rules’ını aşmanın bir yolunu bulmaktı. Ve Phil Jackson ve Michael Jordan’ı efsaneler mertebesine yükselten çözümü buldular: Triangle Offense (Üçgen Hücum). Sorumluluğu paylaşmak, onu tek başına omuzlamaktan çok daha iyi sonuç verecekti Jordan için. 1990 yılında iki takım yine Doğu Konferansı Finali’nde karşı karşıya geldiler. Bu sefer Bulls son maça kadar hayatta kaldı ama berbat maç çıkaran Scottie Pippen’ın da büyük etkisiyle seri kaybedildi. Yine başaramamışlardı. Canavarı neredeyse öldürüyorlardı. Ama basketbolda ‘neredeyse’nin anlamı ‘hiçbir şey’ ile aynıydı.
1990 yazında çok daha sıkı çalışan, Üçgen Hücum’da ustalaşan ve Detroit Pistons’ın ‘Achilles Topuğunu’ bulmuş olan bir Chicago Bulls vardı. Phil Jackson’un gelişiyle Scottie Pippen takım içinde çok daha önemli bir hale gelmişti. Normal sezonu lider tamamlayan Chicago Bulls, Konferans Finali’ne gelirken ilk kez saha avantajına sahip olarak Bad Boys’un karşısındaydı. Pistons’ın geniş benchi ve mental gücü yüzünden hala Bulls’la ilgili şüpheler vardı. Ancak acı çok iyi bir öğretmendir ve insanı olgunlaştırır. Acıyla yoğrulan tecrübeleri ve zirve noktasına çıkardıkları oyun seviyesiyle Bulls 3 senedir yenilmekten kurtulamadığı rakibini süpürerek rekabeti sonlandırdı. Stratejilerin savaşında Triangle Offense, Jordan Rules’a ezici bir üstünlük kurmuştu. Dördüncü maçta 7.9 saniye kala oyundan alınan Bad Boys’un amiralleri Isiah Thomas, Bill Laimbeer ve Mark Aguirre rakiplerini tebrik etmediler. Sadece Joe Dumars ve John Salley Jordan’la tokalaştı. Majesteleri Finalde de Magic Johnson’lu Lakers’ı geçerek sonrasında yanına 5 tanesini daha ekleyeceği ilk şampiyonluğuna ulaşırken; bir daha hiç playofflarda Detroit Pistons ile karşılaşmadılar.
Sonraki yıllarda Michael Jordan basketbolun Olympus Dağı’ndaki tahtında fanilerin oyununu izlerken, karşısına çıkacak kadar aptal olan her sıradan insanı bunu denediğine pişman etti.
Gökhan Sağanak